Yaklaşık bir aydır ekonomistler dolardaki ateşi konuşuyor. Dövizdeki kur atışı yabana atılır cinsten de değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuya atfen yaptığı açıklamalar da durumun ciddiye alındığının, alınması gerektiğinin göstergesi. 

Halkın 15 Temmuz darbe girişimini püskürtmesinden sadece bir gün önce dolar kuru 2.8799 seviyesindeydi. Kur hafif dalgalansa da Ekim ayına kadar ciddi bir sarsıntı olmadan gelindi. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in not kırmasıyla birlikte dövizde artış yaşanmaya başladı. Tabi bunda ABD'deki seçimler ve AP'nin müzakereleri dondurma kararının da etkisi oldu. 

Haber merkezlerine bugün bir haber daha düştü.  Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, bankacılık sektörü için 2017 görünümünü 'durağan'dan 'negatif'e indirdi. 


Kredi derecelendirme kuruluşlarının bu tip kararlarda ne kadar objektif oldukları tartışıla dursun Serbestiyet'ten Cengiz Kapmaz, bugün "Dolar ve büyük resim" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında dolardaki bu artışa dair bir başka bakış açısını okurlarıyla paylaşan Kapmaz, "Krizi doğuran esas faktörler krizi kolaylaştıran zeminlerle buluşunca ortaya dolar krizi çıktı. Ama dolar krizini tartışanlar her nedense Kürt sorununu bu fotoğrafın içine dahil etmeyi unuttular." diye yazdı.
 
Makro ekonomik göstergelerde duraklama olduğunu, Türkiye’nin büyüme hızı ve gayri safi milli hasıla artış oranında geçen yıllara göre ilerleme kaydedilemediğinin doğru olduğunu belirten Kapmaz, "Kaynaklarımızı yatırıma dönüştürürken rasyonel bir plan dahilinde hareket edemedik. Daha çok inşaat sektörüne ve tüketim kültürüne yöneldik. Katma değer kazandıracak, bilim ve teknoloji üretecek alanlarda neredeyse hiçbir yatırım yapamadık. Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3." tespitinde bulunduktan sonra şu çarpıcı noktalara dikkat çekti: 
 
"Ancak gözlerden kaçırdığımız iki husus var. Bir, tüm bu faktörler krizi kolaylaştıran tali nedenler, yani kolaylaştırıcı zeminler. İki, gayri safi milli hasıla, ihracat, ithalat, cari açık gibi hayati kalemlerde geçmiş yıllara göre radikal bir alt üst oluş yok. Buna rağmen Türk Lirası, 15 Temmuz askeri darbesinden sonra ABD Doları karşısında yüzde 20 değer kaybetti. Değer kaybı, tüm acımasızlığıyla sürüyor. 
 
O yüzden, krizin kolaylaştırıcı zemini olan yapısal mali sorunlara odaklanan bakış açısının dolar krizine tatmin edici bir açıklama getirdiğini düşünmüyorum. Daha büyük resme bakmamız gerekecek. Yani krizi doğuran esas faktörlere.

...

Şimdi biraz geri çekilelim. Manzaraya kuş bakışı bakalım. Bir tarafta Suriye… Diğer tarafta Suriye ekseninde ABD öncülüğünde gelişen yeni Kürt coğrafyası… Bunun Türkiye’de yarattığı kaygı, Amerika’da oluşturduğu heves… Körfez ülkeleri, Esad rejimi, İran ve Rusya… Tüm bu aktörlerin birbirleri ile etkileşimleri ve mücadelelerinin zirve yaptığı bir sırada, bakıyorsunuz dolarda tuhaf dalgalanmalar oluyor. Dolar dünyada en yüksek değeri Türkiye’de kazanıyor. Ama ekonomik göstergeleri Türkiye’den yüz kat, bin kat daha kötü olan ülkelere bir şey olduğu yok.
 
Amerika kendine muhtaç bir Türkiye oluşturmak, Suriye politikalarında davranış değişikliği yaratmak, böylece Kürt koridorunu kabul ettirmek için dolar kartıyla oynuyor, eşzamanlı olarak Körfez sermayesi Türkiye’yi terk ediyor olabilir mi? Bu şüpheler maalesef büyük bir gerçeklik payı taşıyor.
 
Türkiye, dünyanın ilk yirmi ekonomisi arasında yer almasına rağmen, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında 2015 yılında 20. sıradayken 2016 yılında 32. sıraya geriledi. Sıcak para, Suriye’de muhalifler desteklendiği için teşvik edilen kayıt dışı yabancı kaynaklar ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları, Türkiye’ye gelmediği gibi Türkiye’yi terk ediyor.
 
Bunun Türkiye’nin demokratikleşme standartlarının gerilemesinden kaynaklandığını iddia eden görüşler var. Yanlıştır demiyorum ama bir karşılaştırma belki bize daha geniş bir ufuk verir. Gayri safi milli hasılası (GSMH) 330 milyar dolar olan Mısır, doğrudan yabancı sermaye yatırımları sıralamasında 2015’te dünyanın 15. sırasındaydı. Ancak 2016 yılında dünyada 5. sıraya yükseldi (bkz Financial Times’ın 2016 yılı doğrudan yabancı sermaye yatırımları raporu). 
 
Türkiye’nin demokratik standartlar açısından yaşadığı negatif gelişmeleri ekonomideki parametreler için bir neden olarak sunanlar, her nedense bu faktörün Mısır için geçerli olmadığını unutuyorlar. Demokratik standartları Türkiye’den daha kötü olan Mısır, sıcak para ve yabancı sermaye yatırımına boğulurken, Mısır’dan daha demokratik standartlara sahip Türkiye’yi sıcak para ve yabancı sermaye terk ediyor. Ekonomisi 800 milyar dolarlık katma değer üreten Türkiye’den 330 milyar dolar ile hayli geride olan Mısır, her nedense dolar krizi ile çalkalanmıyor.
 
Ne var ki sadece küresel aktörlerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini görür, Kürt sorununun dolar krizi içindeki belirleyiciliğini görmezsek, hakikati bulma çabamızı yine eksik bırakmış oluruz. Çünkü ekonomik krizlerin geçmişte de, bugün de Kürt sorunun yarattığı maliyetle bağı oldu, oluyor.
 
Türkiye otuz yıl boyunca çatışmalı bir süreç yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Bunun Türkiye’ye maliyeti 1.2 trilyon dolar. Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün ise Türkiye’ye maliyeti 3 milyar dolar. Yani biz kaynaklarımızı savaşa harcamasaydık tam 400 adet üçüncü köprü inşa edebilecektik. Tam teşekküllü, modern tıbbi cihazlarla donatılmış bir hastanenin maliyeti 5.6 milyon dolar. Eğer biz bu parayı hastanelere yatırmış olsaydık tam 214,285 adet hastane inşa edebilecektik. Bir kişiye iş ve aş bulmak için gerekli yatırım maliyeti kişi başına 400,000 TL. Eğer biz bu 1.2 trilyonu savaşa değil iş ve aş hacmini arttırmaya harcasaydık tam 10,526,315 kişiye istihdam sağlamış olurduk. Bunlar inanılmaz rakamlar. Biz bu rakamları hiçbir getirisi olmayan bir savaşta berhava ettik. Alın bu otuz yılı, bakın ekonomik göstergelere! Her iki yılda bir, her üç veya dört yılda bir ciddi kriz çıktığını göreceksiniz.
 
Temmuz 2015’ten sonra Çözüm Süreci çöktü. O tarihten sonra, 1990’lı yılları da geride bırakan bir şiddet dalgasının içindeyiz. Aradan yaklaşık 17 ay geçti. Sizce biz bu süre içinde çatışmalara ne kadar harcadık? Resmi veriler yok. Ancak direkt ve endirekt etkilerin hepsi göz önüne alındığında, bu harcamaların 17 milyar dolar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Buna bir de 24 Ağustos 2016’da başlayan ve yaklaşık dört aydır devam eden Fırat Kalkanı operasyonunu ilave edin. Tamam, milli onurun parasal bir karşılığı olamaz. Ama otuz yılda muazzam paraları, kaynakları Kürt sorununa gömdük. Bir otuz yıl daha o kaynakları Kürt sorununa gömmek rasyonel bir tercih olamaz. Sanırım şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmek için neden ezber bozan cesur girişimlerde bulunduğunu -- ve neden Erdoğan’a bu sorunu çözdürtmediklerini daha iyi görebiliyoruz.

DOLAR KRİZİ DAHA ÇOK POLİTİK
 
Türkiye’nin yapısal mali sorunlarında diğer yıllarla kıyaslandığında radikal değişiklik yaşanmış gibi değil. O yüzden dolar krizini tetikleyen temel faktör burada aranamaz. Dolar krizini tetikleyen temel parametreleri, küresel aktörlerin Türkiye ilgisi ve beklentisinde ve ayrıca, kıt ekonomik kaynakları yutan Kürt sorununda aramak daha gerçekçi olur. Ancak iç ekonomik bünyenin, ekonomik kaynakları yönetme tercihlerinin de bu krizde “kolaylaştırıcı bir zemin” rolü oynadığını unutmamak gerekir."