Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 Aralık soruşturmasında tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan bakan çocuklarıyla ilgili kararın vicdanları yaraladığını söyledi. Hükümet ve cemaat arasındaki kavgada, dershanaler üzerinden hükümetin tehdit edildiğini anlatan Arınç, konuyu bizzat Başbakan Erdoğan'dan duyduğunu söyledi.

Bülent Arınç, CNN Türk'de gazetecilerin sorularını cevapladı. Bursa'dan Ankara Günlüğü'ne katılan Arınç, Bahçeli ve Fethullah Gülen'in çocuklarının olmayışıyla ilgili sözlerin siyasetin konusu olmaması gerektiğini söyledi. Arınç şöyle konuştu:

"Kimseye özel durum getirilmemesini daha ahlaki buluyorum. Şu veya bu kişi hakkında çocuğun olmadı denilmez. Özel hayatlar konusunda konuşmamız gerekiyor. Sayın Başbakan'ın üslubunda sertlik olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuda siyaset üretilmemesi gerekiyor. Başbakan nüfus politikası açısından çok çocuk olmasını istiyor bu onun politikası. Bana göre de sayı, rakam vermeye gerek yok.

"FETHULLAH GÜLEN İLE TANIŞIKLIĞIM VAR"

Hakaret olmaması gerekiyor. 17 Aralık'ta başlayan ve artçılarla yaşanan sanki bir savaş yaşıyoruz. Ben beklemiyordum açıkçası ben sizden fazla şaşırdım. Cemaat konusunda benim bir dostluğumuz vardır. Ben Fethullah Gülen Hocaefendi'yi 1970'lere varan bir tanışıklığumız vardı, bugune kadar. Cemaat içerisinde hükümete yönelik bu derecede yaşananlar açıkçası beni üzdü. Önce dershaneler konusuyla başladık. Sayın Başbakan bu konuda bitirilmesini istedi ve o dönemde de Sayın Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'dan bu konuda hazırlık yapılması istendi. Eleştirildi sonra da bu husumet noktasına geldi. 

"HÜKÜMETİZ TEHDİT EDİLDİ"

Bakınız daha bu konuşmaların başında daha dershaneler konusu gündeme geldiğinde, iki üç ay evvel biz başbakanımıza niye bu kadar ısrarlısınız diye sormuştuk. Siyaseten de önümüz seçim. Biz bir oy hesabı bile yapıyoruz. Niye bu kadar geniş bir kitleyi karşımıza alacağız. İkincisi bir geçiş dönemi gerektiriyor. Kapattım diyerek bunu kapatamassınız bunlar özel teşebbüs. Dediki "Bunların hepsini biliyorum. Ancak bana iki şart ileri sürüyor birileri. Ya bu dershane işinden vazgeçersiniz veya biz sizi yıkarız. Kimse söylemediyse ben buradan söylüyorum, tehdit ettiler. Dershaneler üzerinden beni ve hükümetimizi tehdit ettiler. Şunları ortaya çıkarırız, şunların hazırlığını yaptık, bunları piyasaya süreriz. Bende onların restine karşı veya blöfüne karşı restini gördüm. Ne yaparsanız yapın ben geri adım atmayacağım. Demek sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız diye onlara söyledim" dedi. Açıkçası önce inanamadık ama bu dershane konusunda sonra bombalar patlama başladı. Demekki Tayyip Bey, Başbakanımız haklı çıktı. Demekki mesele dershaneler değil başka bir şeymiş. "

"KARAR VİCDANLARI RENCİDE ETTİ"

Ben ne Hilmioğlu hakkında, ne İlker Başbuğ hakkında ne Balbay hakkında, üç senedir "oh olmuş" demedim. Çıkmaları gerekir dedim. Çıkmaları için kanun değişikliği yaptık, mahkemeler dikkate almadı. İyi ki 12 Eylül 2010'da bireysel başvuru hakkını referanduma koymuşuzda Anayasa Mahkemesi imdada yetişti. Şimdi onlar bu kadar yıl kaldılar çıkmadılar, bunlar ( bakan çocukları ve Reza Sarrab) bir ayda çıktılar derseniz o zaman ki iddialar ile bu kişilere yüklenen iddialara bakmak lazım. Onlar özel yetkili mahmemelerde yargılandılar. Bunlar hakkında ne iddiası var bilmiyorum ama hakimin verdiği karar suç vasfı değişebilir felen olmuş. Bu konuda ben tek bir şey söyleyeyim bu karar vicdanları yaralamıştır, aynı öbürü gibi vicdanları yaralamıştır. Ben şu gözle bakmıyorum. Kalsınlar içeride çıkmasınlar şöyle olsun böyle olsun. İyi bir yargılanmayla ne yaptıklarını görmemiz lazım.

"KARAR MEMNUN ETMEDİ"

Dışarıdan baktığım zaman çıplak gözle. Haklarında bu kadar fazla şey konuşulan, bir takım görüntülerle de herkeste ortak bir algı meydana getirilmiş böyle bir olayda böyle bir tahliye kararı herkesi memnun etmiş midir derseniz ben hayır deme noktasındayım.

"PARAYLA İMTİHAN"

Bulunduğumuz mevkiler, gayri ahlaki ilişkiler ve para, servet insanın gözlerini kamaştırabilir. Bunlarla imtihan olabilir, bizler de imtihan oluyoruz. Maalesef kaybedinimiz de çok oluyor. Allah korusun, neredeyse bunu meşru hale getirecek çok tehlikeye düşen insan var. 

"RÜŞVET İDDİALARI UTANDIRDI"

Diyelim ki Sayın Bakan, başka bir iş adamının uçağıyla Umre'ye gitmiş olsaydı, bundan hiç birimizin haberi olmayacaktı. Bunun etik olup olmadığını tartışmazdık. Hakkında iddialar var ve bir takım alışverişler olduğu söyleniyorsa, en azından kolundaki saatle ya da oğlunun para ilişkisiyle onun uçağıyla gidip gitmemesini, siz tabi olarak sorarsanız ben maalesef mahçubiyetten bunu cevap veremem.

AK PARTİ İLE GÜLEN CEMAATİ İLİŞKİSİ

Başta cemaat ve başındaki Fethullah Gülen Hocaefendi. Ben çok üzüldüğüm için meseleyi şöyle lokalize etmek istedim, Başbakanımıza söyledim. Bu cemaat Türkiye'de tek değil. 40 yıldır siyasetin içindeyim, dindarlarla ilişkim var. Hiçbirine mensup değilim, dostluğum var. 50 tane böyle camia varsa bir tanesi de Gülen Cemaati'dir. Belki daha güçlüdür ama tek değildir. Bu insanlar haksızlık yapmış olabilir, bunun başındaki Hocaefendi var, onu bir kenara, bu camiada binlerce, milyonlarca insan var, öğretmenler, ticaret hayatında, siyaset, bürokrasi hayatında insanlar var. Bu insanların yapılandan haberi olmadığını düşünüyorum. Gücünü cemaatten alıp bulunduğu yerde kanunsuz işler yapanlar yargıda, bürokraside, istihbaratta, TİB'de varsa, bilerek isteyerek hükümeti devirmek isteyenler varsa, bunları deşifre edelim, hücumu bunlara yapalım dedim. Başbakanımız bunlara hayır demedi. İlk baştaki konuşmalarında bunları söyledi. Ama şimdi her şey birbirine karıştı.
 
Hocaefendi ile ilişkimiz var.  Beni anlayacaklarını düşünerek, 'Ortada fitne var, fitne ateşi büyüyor' dedim. Ve onlara çok bildikleri bir hadisi söyledim. Yani herkesi sükunete davet eden bir hadisi şerif. Bunu söylediğim zaman, 'biz susalım, onlar da susarlar' diye düşündüm. O camiadan çok geveze insanlar benim bu sözümü, kendi üstlerine alındılar, 'Biz fitne çıkarmıyoruz. Dershaneleri savunmak fitnecilik mi?' dediler.
 
"SENİN LİDERİNE 'FETOŞ' DİYE HAKARET EDİYORLARDI"
 
Fethullah Gülen ile geçen Mayıs ayında Başbakanımızla ABD'ye gittiğimizde görüşmüştüm, Kasım'da görüşmedim. Bugünlere ait şu kadar şey görmüş olsam gam yemeyeceğim. Bütün camiamızı hükümetimizin başarısı için duaya çağırdığını anlattım. Benim sözümün bir başka türlüsünü anlatmış bir insan. Çevresindekiler ne söylüyor bilmiyorum ama onu bir kenara koymak istiyorum. Az mı söyledim? Hüzünlü gurbet bitsin artık muhterem hocam. Ben görebildiğim kadar çok vatansever bir insan. Odasında kaseler içerisinde Anadolu'nun her tarafından gelmiş topraklar bulunuyor. Türkiye'ye gelip gelmemeyi kendisi bilir. Gelmesi halinde de hiçbir olumsuzlukla karşılaşmaz. 'Aldanmışız' dedik. Aldanmak değil aldatmak kötü bir şeydir.
 
"NE HÜKÜMET NE PARLAMENTO KALIRDI"
 
Sayın Başbakanın bu sözleri bir gerçek. Sayın Başbakan karşılaştığı sözlerin etkisinde. Aldığı tehditlerin, hakaretlerin, aile mahremiyete girilmesinin karşısında bu tabirleri kullanıyor. Onun bildiği konular böyle bir tanımlama yapmak için yeterli olabilir. Eğer 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta muvaffak olsalardı... 7 bin civarında kanunsuz dinleme tespit edildiğini söyledim. Yine yeni usulsüz dinlemeler tespit edildi. ÖYM'ler kalkıyor, ileride de eğer alel acele imha edilmeyen elimize geçerse, millet kimin ne yaptığını görecek. Eğer bunlara karşı HSYK'da, Emniyet'te, İdarede bir şey yapılmamış olsaydı bugün Türkiye tam bir kaosun içinde kalırdı. Bugün Türkiye'de ne hükümet, ne parlamento kalırdı. Çok şükür hükümet duruma hakim oldu. Yapacaklarını yaptı. Daha yapacakları var. Ama, bir hukuk devletiyiz biz. Her şey adli idari soruşturmalarla ortaya çıkacak. Bir üst akıl bunları planlamış. Ama bu üst akılın kim olduğunu söylemem. Ergenekon davası 5 yıl sürdü. Birinci sıradaki isim kim diye bir şey yazıldı mı? Biz de biliyoruz günü gelince yazar, söyleriz.