HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ''Bizim parti içinde Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı. Bunlar gizli Erdoğancılar idi aslında'' şeklindeki sözlerini bugünkü köşesinde irdeleyen Haber7 yazarı Mehmet Acet, bu söylemin yüzeysel olmadığını ve parti içinde mevcut yönetim ve politikalara karşı bir tavrın ortaya çıktığını aktarırken, bir telefon görüşmesinde duyanlarda şaşkınlık oluşturan isyanı da yazısının devamında okuyucuları ile paylaştı...

İşte Acet'in o yazısı:

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın geçen hafta Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan mülakatta kullandığı cümleler gündemde yeterince yer almadı.

Demirtaş şöyle demişti: “Bizim parti içinde Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı. Bunlar gizli Erdoğancılar idi aslında. Bizden çok Erdoğan’ı sevip sayarak AKP ile ilişki kurarak, AKP’ye neredeyse yalakalık yaparak sorunun çözüleceğine inanıyordu bu tipler. ‘eski vekil’ olmalarının sebebi de budur”

Parti Eş Genel Başkanı’nın kendi partisinin içine dönük, sert sözlerdi bunlar.

Öyle olduğu için, Partinin diğer yetkilileri “bu sözler ne anlama geliyor?” sorularına muhatap olunca geçiştirmeyi, açıklamaların üstünü örtmeyi tercih etti.

Oysa Demirtaş’ın sözleri, HDP içindeki kaynamayı dışa vurması bakımından üzerinde durulması gereken bir konu.

Geçen gün, HDP’de bir önceki dönem vekillik yapmış, Demirtaş muhalifi bir isimle bu konuları konuştum.

“Ben Kürt olduğum için vekil olamadım” dedi.

İlk bakışta kulağa tuhaf gelen bu cümle de kast edilen anlam şu: HDP’den bu dönemde Meclis’e giren milletvekillerinin yarıdan çoğu gerçekten Kürt değil.

Bunun Türkiyelileşme adına düşünülmüş sempatik bir proje olduğu ilk başta akla gelse de, işin aslı öyle de değil.

Parti’nin diğer Eş Genel Başkanı olan Figen Yüksekdağ tarafından temsil edilen, son seçimde, 7 bin civarında oy alabilen ESP (Ezilenlerin Sosyalistleri Partisi)ne yakın 30 civarında isim HDP sıralarında kendilerine yer buldu.

Uhdesinde illegal örgütlerin de yer aldığı ESP’nin HDP’ye bu şekilde orantısız bir şekilde eklemlenmesi Demirtaş muhalifleri tarafından ‘eksen kayması’ olarak değerlendiriliyor.

Rahatsızlığın birinci nedeni bu.

İkinci neden ise, PKK’nın uyguladığı, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın destek verdiği Hendek siyaseti.

Parti içi muhalifler, PKK’nın dışarıdan aldığı sufle ile Türkiye’nin Güneydoğu’sunu Suriyelileştirme çabasının Kürtlere zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını söyleyerek bu meselenin şiddetin olmadığı ‘masa ortamında’ çözülmesi gerektiğini düşünüyorlar.

PKK’nın terör ajandasına ‘şartlar değişti’ diyerek destek veren Demirtaş’a öfke duymalarının bir sebebi de bu.

ALLAH PKK’NIN BELASINI VERSİN DİYEN HDP’Lİ

Yazının burasında aktaracağım, ilk ağızdan dinlediğim için doğruluğu konusunda şüphe duymadığım iki anekdot, HDP içindeki görüş ayrılıklarını ortaya koyması bakımından dikkat çekici.

Hikayenin ilki, Cizre’de geçiyor.

1 Kasım seçimleri öncesi, Cizre’nin Sur Mahallesinde hendek kazan PKK’lılara karşı Güvenlik güçlerinin başlattığı operasyon üzerine bir grup HDP’li Milletvekili soluğu ilçenin girişinde alıyor.

Cizre’ye girmeye çalışan HDP’li vekiller güvenlik güçleri ile tartıştıktan sonra içlerinden biri dönemin üst düzey hükümet yetkililerinden birini arıyor.

Telefonla yapılan görüşme de hükümet yetkilisi, PKK’nın ne yapmaya çalıştığını anlatmaya başlayınca hattın diğer ucundaki HDP’li vekil “Allah PKK’nın belasını versin” diyor.

Bu, normal şartlarda bir HDP’li vekilin ağzından çıkabilecek bir söz değil.

Ancak bire bir görüşmelerde buna yakın cümlelerin sarf edildiğini herkes biliyor.

Özelde kullanılan bu eleştirel/suçlayıcı dilin genelde kullanılamamasının da bir nedeni var.

Örgüt/mahalle baskısı.

Nitekim, geçenlerde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan Cumhuriyet Gazetesine, hendek siyasetinin yanlış olduğunu söyleyince Nuçe Tv’de hemen kendisine ayar verilmiş ve parti içindeki en cesur isimlerden biri olan Altan Tan bile susmak zorunda kalmıştı.

Aktaracağım ikinci anekdot ise, PKK’nın başlattığı terör eylemlerinin ‘sipariş’ olduğu fikrinin HDP içinde de kabul gördüğünü göstermesi bakımından önemli.

İkinci hikayemiz Ağrı’da geçiyor.

Kentin üst düzey mülki amiri ile HDP’li vekil arasında geçen bir diyalog.

Mülki amir, HDP’li vekile “neden böyle oldu, hani herşey güzel gidiyordu?” diye dertlenince, kamuoyunun yakından tanıdığı HDP’li vekil şöyle diyor: “Siz bu savaşı sadece PKK’nın yaptığını mı düşünüyorsunuz? Burada PKK ile savaşan 40 tane ülke var”

HDP’li vekil, bu sözleriyle PKK’nın çözüm sürecini bozarak başlattığı şiddet/terör eylemlerinin örgüte verilen bir sufle ve sipariş üzere geliştiği tespitini yapmış oluyor.

Bütün bu parçaları birleştirdiğinizde Demirtaş’ın en başta aktardığımız sözlerinin neye tekabül ettiği anlaşılabiliyor.

Demirtaş, Erdoğan sevdalısı tabirini kullanarak artan muhalefete ve ileride alenileşmesi muhtemel eleştirilere karşı şimdiden set çekmeye çalışıyor.

PKK’nın şehir savaşları konseptinde de başarılı olamayacağı görüldükten sonra ki, görülmeye başlandı, Demirtaş yönetimine dönük “Kürtlerin çektiği bu eza/cefanın vebali üzerinizde” anlamına gelecek çıkışların ve tartışmaların daha da yoğunlaşması beklenebilir.