AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, BDP'nin derin devlet yapılanmalarının, Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerdeki varlığının deşifre edilmesi ve yargılanmalarını istediğini ifade etti.

''BU YAPI, YAKLAŞIK 200 YILLIK KİRLİ VE KANLI BİR GELENEKTEN GELİYOR''

'Derin devlet' kavramının, Oğuz Türklerine kadar uzanan "Devleti ebed müddet" sloganıyla vücut bulan, özü itibarıyla yurdun işgale uğraması hâlinde kendi küllerinden bir devlet oluşturmayı öngören bir millî seferberlik projesi olduğunu dile getiren Tayyar, "Ne var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık 200 yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış, iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır." dedi.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2002'de iktidara geldikten sonra ilk iş olarak derin odaklarla mücadeleyi ve sözde yasal dayanaklarını ortadan kaldırmayı kendine hedef olarak belirlediğini anlatan Tayyar, 17 Ağustos 2004'te ilk kez Millî Güvenlik Kuruluna sivil genel sekreter atandığını, tehdit numaraları kaldırıldığını, rengi lacivert hâline getirildiğini kaydetti.

Ayrıca, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarına karşı güçlü bir siyasi irade ortaya konduğunu anlatan Tayyar, faili meçhul cinayetlerle ilgili çok sayıda önemli davalar açıldığını söyledi.

Tüm bunlara rağmen derin yapılarla mücadelede kesin bir sonuç alınamadığını vurgulayan Tayyar, zaten iki yüzyıllık geleneğe sahip böylesine merkezî ve derin bir yapıyı kısa sürede kökten bitirmenin mümkün olmadığını kaydetti.

AK Parti iktidarının derin devletin üzerine gittikçe kendilerini yenileyerek farklı bir darbe senaryosuyla sahne aldıklarını belirten Tayyar, şöyle devam etti:

ERDOĞAN'A 20'YE YAKIN SUİKAST GİRİŞİMİ

"Sokakları hareketlendirdiler, toplumun birleşme yerlerine jilet atmak için provokatif eylemlere kalkıştılar. Danıştay cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Malatya misyoner cinayeti, Şemdinli olayları gibi hadiseleri tetiklediler. 2003, 2004, 2007, 2009, 2013'te darbe hayaline sarıldılar. Başbakan'a yönelik 20'ye yakın suikast teşebbüsünde bulundular.''

OPERASYON BİRDEN FAZLA AMACA HİZMET ETTİ

''Yakın tarihte daha önce denenmiş birçok eylem gibi, Uludere tezgahı üzerinden çözüm sürecini baltalayıp, Türk-Kürt kavgasını alevlendirmek istediler. 28 Aralık 2011 günü savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 34 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Uludere baskını, yeni dönemin nasıl bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya olduğunu gösteren en karanlık eylemdir. Çünkü, bu operasyon referandum sonrası derin devletin geliştirdiği yeni varoluş stratejisinin bir ürünüdür. Dört ayrı koldan idari ve adli soruşturmalar yürütülmüş olmasına rağmen kamuoyunu ikna edici tezler üretilememesinin en önemli nedeni bu operasyonunun devlet içindeki derin odaklarla PKK içindeki irtibatlı grupların MOSSAD'dan lojistik destek sağlayarak gerçekleştirmiş olmasıdır. Operasyon birden fazla amaca hizmet etmiştir, birincil hedefi ise çözüm sürecinin akamete uğratılmasıdır. Bu bağlamda, PKK eylemlerinin tırmandırılması, tepki olarak Türk milliyetçiliğini köpürterek öfkenin dalga boyunda sörf yapılmak istenmiştir. Nitekim, hemen ardından AK Parti'li kadrolar ve dinî gruplara yönelik eylemlerin sayısında artışlar olmuştur.''

DİĞER OLAYLAR

''AK Parti Şırnak İl Başkan Yardımcısı Ali Kılınç, Diyarbakır Kayapınar Basın Sorumlusu Ümit Aydın öldürüldü, Kulp İlçe Başkanı Veysel Çelik kaçırıldı, Diyarbakır Erkek Yetiştirme Yurdu'na saldırılar düzenlendi. Amaç, Kürtlerle devlet arasındaki gönül köprülerini yıkmaktı. Maalesef, Uludere baskınıyla Türkiye'ye derin bir tuzak kurulmuştur. Üzülerek belirtmem gerekirse, kişisel kanaatlerimi burada paylaşmam gerekirse Genelkurmay ise olay üzerindeki sis perdesini aralayacak bilgi ve belgeleri hem savcılardan hem de Meclisten gizlemiştir. Nitekim, olayla ilgili takipsizlik kararının verilmesi bu yorumumuzu güçlendirici mahiyettedir ve vicdanları kanatmıştır. Eğer Türkiye, demokratik sistemini güçlendirmek, temel hak ve özgürlük alanlarını genişletmek, devlet içi karanlık odakların tehdidini ortadan kaldırmak, toplumsal barış ve huzur ortamını tesis etmek istiyorsa bu karanlık odaklara karşı el birliğiyle mücadele etmek zorundadır."

Nasıl ki derin devlet Kürt meselesi ve demokratik rejim için bir tehdit unsuru ise PKK ve KCK yapılanmasının da başka bir tehdit unsuru olduğuna dikkat çeken Tayyar, Kürt siyasetçisi, aydını ve entelektüelinin PKK vesayeti altında olduğunu kaydetti.

BDP'li temsilcilerin gerçek manada demokratik bir rejimden yanaysa derin devlet kadar, bu yapıyla ilintili PKK düzeneğiyle de mücadele etme cesaretini göstermesi gerektiğinin altını çizen Tayyar, "Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde derin devletin bir dönem faili meçhul cinayetler işlediği, insanlık dışı muamelelerde bulunduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Yeterli olmasa bile, açılan davalar dün tartışma konusu bile yapılamazdı. Demokrasimizin gelişmişlik düzeyi ve oturduğu halk tabanı yaygınlaştıkça bu mücadele ivme kazanacaktır. Derin devletin bu insanlık dışı uygulamalarının yanı sıra PKK'nın örgüt içi gerçekleştirdiği 5 bin civarındaki infazlara kör ve sağır kalmak da ayrı bir samimiyetsizliktir. Nereden beslenirse beslensin, her türlü şiddete, ölüme ve kana karşı çıkma tavrını göstermedikçe toplum vicdanında yer bulamazsınız." diye konuştu.