Serpil KIRKESER /İSTANBUL,() Türkiye Barolar Birliği, sanıkları arasında emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in de bulunduğu Balyoz Davası'nın dava sürecinin adil yargılanma ve delillerin sahteliği açısından incelendiği bilimsel raporu yayımladı.

 

33 SAYFALIK RAPORDA 9 KİŞİNİN İMZASI BULUNUYOR

33 sayfalık rapor, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza muıhakemesi Hukuku ABD öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve CEza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim üyesi Prof. Dr. Doğan Soyaslan, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD öğretim üyesi Avukat Doç. Dr Tuğrul Katoğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Öğretim üyesi Yar.Doç. Dr. Devrim Aydın, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku ABD Öğretim Üyesi Yar. Doç. Dr. Ali Ersoy Kontacı, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Ezgi Aygün Eşitli, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim elemenı Dr. Haluk Toroslu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi CEza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim Elemanı Dr. Fahri Gökçen Taner tarafından hazırlandı.

 

FEYZİOĞLU : ADİL YARGILANMA HAKKI BALYOZ DAVASI'NDA BİRDEN ÇOK KEZ İHLAL EDİLMİŞTİR

Raporun 'Sunuş' başlıklı bölümünde Metin Feyzioğlu raporu neden hazırladıklarına ilişkin yazı da kaleme aldı. Feyzioğlu, "Adil yargılanma hakkı, günümüzün çağdaş dünyasında tartışmasız kabul gören en temel insan haklarından biridir. Anılan hak, bünyesinde pek çok alt hakkı ve ilkeyi barındı­ran çerçeve bir kavram olarak tanımlanmakta ve diğer tüm temel insan haklarının yargı organı aracılığıyla korunması­nın da güvencesini oluşturmaktadır. Ne var ki, adil yargılanma hakkının taşıdığı bütün bu üstün anlamlara rağmen, söz konusu hakkın ulusal ve evrensel düzeyde korunan çeşitli boyutları, kamuoyunda "Balyoz Davası" olarak bilinen çok sanıklı dava esnasında birden çok kez ihlâl edilmiştir. Bu ihlâller kapsamında özellikle öne çıkan başlıklar, adil yargılanma hakkının en temel gereksinimi olan "bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı" ile yine bu hakkın özünü oluşturan "hakkaniyete uygun yargılanma hakkı"nın çeşitli boyutları olmuştur. Anılan bu ihlalleri -tüketici olma iddiası taşımaksızın- ka­muoyunun bilgisine sunmak üzere hazırlanan bu "İhlal Raporu", hem "Balyoz Yargılaması" mağduru olan sanık­ların ve ailelerinin, hem de bu türden yargılamaların git­tikçe yaygınlaşmasının sonucunda tümüyle mağdur olması kaçınılmaz olan Türk Toplumu'nun haklarını korumak ve savunmak amacıyla hazırlanmıştır" ifadelerini kullandı.

 

ADİL YARGILANMA HAKKI İHLALLERİ 13 MADDEDE SIRALANDI

Raporda "adil yargılanma hakkı ihlalleri" başlıklı bölümse söz konusu Balyoz Davası'nda yaşanan ihlaller 13 maddede olarak sıralandı.

1- Adil Yargılanma Hakkının en temel bileşeni olan Bağım­sız ve Tarafsız bir Mahkemede Yargılanma Hakkının çe­şitli yönleriyle ihlâl edilmiş olması. Bu bağlamda yargılamanın çeşitli aşamalarında özgürlükler lehin­de karar veren hâkim ve savcıların görev yaptıkları mahkemeden bir biçimde uz aklaştırılmış oldukları izleniminin ortaya çıkması. Yürütme organının çeşitli temsilcilerinin yargı bağım­sızlığına yönelik müdahale girişimleri niteliğindeki tutum ve açıklamaları. Cezaevi yerleşkesi içinde yargılama yapılması. Objektif tarafsızlık, yani mahkemenin kişilerde bırak­tığı tarafsızlık izlenimi konusunda, haklı kaygıların ortaya çıkması.

2- Hukuka aykırı olduğu artık tüm kamuoyunun malumu olan bir takım sahte delillerin keyfî olarak takdiriyle sa­nıkların mahkûmiyetine karar verilmesi.

3- Sanıkların beraat etmesini sağlayabilecek bir takım de­lillerin, kendilerinden kamu güvenliği gerekçesiyle saklanması.

4-Davaya konu olan dijital delillerin bir kısmının fotoğraf ve imajlarının, hukuki bir gerekçe olmaksızın uzun süre savunmaya verilmemesi ve böylelikle savunma hakkı­nın ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali.

5- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuk­lamalar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan 1 Mayıs 2014 tarihli raporda da ifade edilen adil yargılanma hakkı ihlal­lerinin Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından dikkate alın­maması ve bu hususların hükme etkisinin hiç değerlen­dirilmemesi.

6- Savunma makamının dinlenilmesini istediği, olay hak­kında doğrudan bilgileri olduğu son derece açık olan bir kısım tanıkların, mahkeme tarafından çağrılmaması ve dinlenmemesi.

7- Savunma makamının bazı dijital verilerin sahteliğine ilişkin olarak mahkemede dinletmek istediği uzmanla­rın, dinlenmemesi hatta bir kısmının duruşma salonu­nun kapısına kadar gelmesine ve bu halde dinlenmesi zorunlu olmasına karşın hukuka aykırı gerekçelerle duruşmaya kabul edilmemesi.

8- Savunma makamının sunduğu, hükme esas alınan dijital delilerin sahteliğine ilişkin çok sayıda aynı yönde uzman mütalaasının hiçbir gerekçe gösterilmeksizin dikkate alınamaması.

9- Yerel mahkemenin toplanması gereken pek çok delili toplamaması. Böylelikle eksik kovuşturma yapılması, maddi gerçeği ortaya çıkarma amacından sapılması ve re'sen araştırma ilkesinin ihlali.

10- Savunmalar sırasında, delillerin tartışılmasının daha sonra yapılacağı mahkeme başkanı tarafından pek çok kez ifade edilmesine rağmen, bu safha atlanarak, çeliş­meli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi.

11- Mahkeme kararında "hukuka aykırı delil" konusunda ileri sürülen iddiaların karşılanmaması ve böylelikle "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin, gerekçeli karar elde etme hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hak­kının ihlali.

12- Yerel mahkeme hükmünde her bir sanık ile fiili arasın­da, sanığın hangi gerekçeyle mahkûm olduğunu ortaya koyacak açıklıkta gerekçeye yer verilmemesi. Bu bağlam­da bir kısım sanıkların yargılamaya konu olabilecek bir fiillerinin dahi olmaması dolayısıyla "fiilsiz suç olmaz" ilkesinin ihlali.

13- Söz konusu davada, duruşma salonunda sanık ve avu­katların üstüne yerleştirilen mikrofonlarla bu kişilerin dinlenmesi suretiyle, "savunma hakkının" ve "adil yar­gılanma hakkının" ihlali. Bu ihlal mutlak bir temyiz ne­deni olmasına karşın (CMUK m.308/8), Yargıtay tarafın­dan bu hususun gözetilmemesi.

 

"BALYOZ DAVASI'NDA ADİL YARGILANMA HAKKI İHLÂL EDİLMİŞTİR"

Adil Yargılanma Hakkı'nın en temel insan haklarından biri olduğu belirtilen raporda, söz konusu hakkın Anayasa'nın 36-38., 125. ve 138-142. maddelerinde de ayrıca korunmakta olduğu belirtilerek, "Bu bağlamda, kamuoyunda "Balyoz Davası" olarak bilinen çok sanıklı dava esnasında adil yargılanma hakkının ulusal ve evrensel düzeyde korunan pek çok boyutu ihlâl edilmiş olup; işbu bu İhlâl Raporu da, anılan yargılama esnasında sanıkların adil yargılanma haklarına yönelik olarak ger­çekleştirilen ihlâllerden özellikle öne çıkanlarını -tüketici olmaksızın- ele almak ve kamuoyunun bilgisine sunmak amacıyla hazırlanmıştır" denildi.

 

"BALYOZ DAVASINDA 'BAĞIMSIZ MAHKEME' İLKESİNE İLİŞKİN CİDDİ AYKIRILIKLARIN BU­LUNDUĞU GÖRÜLEBİLMEKTEDİR"

"Adil yargılanma hakkının en başta gelen unsuru, "Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkıdır" denilen raporda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre herkesin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının görülmesini iste­me hakkına sahip olduğu vurgulandı. Raporda, "Bu çerçevede "Balyoz Davası" kapsamında yapılan yargı­lamaya bakıldığında, 'Bağımsız mahkeme' ilkesine ilişkin olarak yukarıda açıklanan ilkelere ciddi aykırılıkların bu­lunduğu görülebilmektedir. Bu kapsamda ilk olarak değinilmesi gereken husus, "Bal­yoz Davası"nda görev yapan kimi hâkim ve savcıların Anayasa'ya göre "mahkemelerin bağımsızlığı" ve "hâkimlik ve savcılık mesleği ve teminatı" esaslarına göre düzenlenmesi gereken atanma, meslekte ilerleme, görev ve görev yeri gibi özlük işlerinin, söz edilen teminatın kapsamı dışında kaldığı yönünde bir izlenim oluş­tuğudur. Gerçekten, söz konusu davada hâkim ya da savcı olarak görev yapmış bazı meslek mensuplarının atama ve yükselmelerinin, yargılama esnasında takındıkları tutumlar ve özellikle de çeşitli koruma tedbirleri hakkında vermiş ol­dukları kararları doğrultusunda şekillendiği ileri sürülmüş­tür. Bu bağlamda, anılan yargılamada özgürlükler lehinde tutum alan kimi hâkim ve savcıların, bir şekilde görev yap­tıkları mahkemeden ve dolayısıyla da işbu raporun konu­sunu oluşturan davadan uzaklaştırılmış oldukları yönünde kamuoyunda ciddi bir algının ortaya çıktığını belirtmek la­zımdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yukarıda de­ğinilen ve mahkemelerin bağımsızlığı konusundaki negatif bir "görünümün" bile bağımsızlık açısından kabul edilemez olduğu yönündeki içtihadı karşısında, Balyoz Davası'nı yü­rüten İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bağımsızlığına yönelik oluşan haklı kuşkuların makul kar­şılanmasının mümkün olmayan bir düzeye ulaştığını kabul etmek gerekmektedir" ifadelerine yer verildi.

 

"BAŞBAKAN VE BAKANLARIN DAVA HAKKINDA BEYANDA BULUNDULAR"

Yürütme erkinin başında olan başbakan ve bazı bakanların,Balyoz Davası'nın görüldüğü dönemde davaya ilişkin be­yanda bulunduklarına dikkat çekilen raporda, "Örneğin, bir bakanın, şüphelilerin tutuk­luluk itirazını kabul eden hâkime yönelik olarak 'Çetenin nöbetçi hâkimleri' tanımlamasını yapması, yürütmenin "mahkemelerin bağımsızlığı" ilkesine aykırı olarak yargıya müdahale etme niyet ve iradesini ortaya koyan en çarpıcı örneklerden biri olarak hafızalara kazınmıştır" denildi.

 

YARGILAMANIN SİLİVRİ'DE YAPILMASI ELEŞTİRİLDİ

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yargılamanın yapılmasının eleştirildiği raporda, "İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yaptığı duruşma­lar, Anayasa'da da ifadesini bulan "yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığına" iliş­kin hükme aykırı bir görünüm oluşturmuştur" ifadelerine yer verildi.

 

5 NOLU HARDDİSKE İLİŞKİN HAZIRLANAN TÜBİTAK RAPORUNA DİKKAT ÇEKİLDİ

5 Nolu harddiskinde Balyoz Davası'nda hükme esas alındığı belirtilen raporda şu ifadelere yer verildi: "Poyrazköy Davası'na bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 20 Ocak 2014 tarihinde TÜBİTAK uzmanlarına hazırlattığı 5 No'lu harddiske ilişkin bilirkişi raporunda "5 numaralı Hard Disk"te yer alan bazı bilgi ve belgelerin "orijinal olmadığı" şüphesini des­tekleyecek kimi tespit ve değerlendirmelere yer verildiği görül­müştür. Balyoz Davası'nın yargılaması sırasında yerel mahkemeye sunulan çok sayıda uzman mütalaasında da belirtilmiş; ancak, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, bunları dikkate almamıştır. Gerçi anılan raporlar hiç sunulmamış olmasaydı bile, söz konusu dijital delillerde geçen kişilere, rütbelere, isimlere, yerlere ve diğer pek çok hususa bakılarak görülebilen man­tık çelişkilerinin, mahkemede bu delilerin sahte olabilece­ğine dair şüpheyi zaten oluşturması gerekirdi. Buna karşın, söz konusu çelişkiler savunma makamı tarafından pek çok kez ortaya konulmasına karşın, mahkeme'de hiçbir şüphe belirtisi bile oluşmamış ve bahsedilen delillere dayanılarak hüküm verilmiştir"

 

"HUKUKA AYKIRI DELİLLER HÜKME ESAS ALINMIŞTIR"

"Hukuka aykırılığı (sahteliği) bilimsel ve teknik inceleme­ler sonucunda da defalarca ortaya konulan deliller hükme esas alınmıştır" denilen raporda şu ifadeler kullanıldı: "Bu bağlamda, ortaya çıkan durumun birey­sel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi tarafından gözetilebilecek bir yargılamanın yenilenmesi nedeni olabi­leceğinin de vurgulanması gerekmektedir. Zira söz konusu

sahte ve dolayısıyla hukuka aykırı delilerin gözetilmemesi, "delilleri takdirinde bariz bir şekilde keyfiliğe yol açmaktadır."

 

MAHKEME İDDİANAME KABUL EDİLDİKTEN SONRA DELİLLERİ SAVUNMA MAKAMINA VERMEKTEN İMTİNA ETMİŞTİR"

"İddianamenin kabulünün ardından mahkemenin bir takım dijital delille­rin imaj ve fotoğraflarının savunma makamına vermekten imtina etmiştir" denilen raporda, "Ne ilginçtir ki, aynı dönemde bu delillerin bir kıs­mının, bazı basın organlarında yayımlandığı görülmüştür. Sonunda Mahkeme, oldukça gecikmeli olarak söz konusu delillerin fotoğraf ve imajlarını savunmaya teslim etmiş. Sa­vunma makamı da, ancak bu aşamadan sonra çeşitli uzman mütalaaları alarak bunları mahkemeye sunma imkânını elde edebilmiştir. Bütün bu süreç boyunca da bazı sanık­lar tutuklu kalmaya devam etmişlerdir. Zira söz konusu delillerin hukuka aykırılığı ispat edilemediği için, ortada kuvvetli suç şüphesinin olmadığı gerekçesiyle tutuklama­ya itiraz edilmesi de mümkün olmamıştır. Böylelikle, söz konusu uygulamayla "adil yargılanma hakkı"nın yanı sıra, "kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı" da ihlal edilmiştir" ifadeleri kullanıldı.

 

"TANIKLARIN DİN­LENMEMESİ, ADİL YARGILANMA HAKKINI İHLAL EDEN CİDDİ BİR HUKUKA AYKIRILIKTIR"

Tanıkların dinlenmesinin dava bakımından kilit öneme sahip olduğuna dikkat çekilen raporda, "Sa­nık ve hükümlülerin giriştiği iddia edilen darbe teşebbüsü­nü önlediği ileri sürülen dönemin Genel Kurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök ile dönemin Kara Kuvvet­leri Komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalman'ın tanık olarak dinlenmesi talepleri, mahkeme makamı tarafından reddedilmiştir.

Bu hususu temyiz başvurusunda değerlen­diren Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise; "Yüklenen suça yönelik icra hareketlerinin tamamlanamaması­na ilişkin olarak mahkemece gösterilen gerekçenin, Karargâhın karşı çıkması ve engellemek çaba göstermesinden ibaret olma­ması karşısında (…) taleplerin reddine ilişkin gerekçe ve mev­cut deliller nazara alındığında sonuca etkili olmadığına"

hükmederek, yapılanların hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Görüldü­ğü üzere, hem yerel mahkeme hem de Yargıtay, adı geçen tanıkların, sanıkların bir darbe girişimi içinde olduklarını bildiği düşüncesindedir. Eğer öyleyse, Cumhuriyet savcılı­ğının neden kendi iddiasını kuvvetlendirecek bilgi vereceği düşünülen bu tanıkların dinlenilmesinde ısrar etmediği ayrı bir soru işaretidir. Kaldı ki, tanıkların mahkemede ne söy­leyecekleri önceden bilinemez. Tanık, doğru varsayılan yu­karıdaki bilgileri vermenin ya da vermemenin yanında, sa­nık veya hükümlülerden bir veya bir kısmının mahkûmiyet veya beraatı için gerekli olacak bilgileri verebilir ve bu bil­gilerin ortaya çıkarılması maddi gerçeğe ulaşmak açısında zorunludur. Dolayısıyla, ne şekilde ifade verecek olurlarsa olsunlar, sanıklar ve davaya konu olan olaya ilişkin bilgi sahibi oldukları son derece açık olan adı geçen tanıkların din­lenmemesi, adil yargılanma hakkını ihlal eden ciddi bir hukuka aykırılıktır. Yargıtay da, söz konusu hukuka aykı­rılığı görmesine karşın, bozma kararı vermeyerek, adil yar­gılanma hakkının ihlaline ortak olmuştur" denildi.

 

"DELİLLERİN TARTIŞILMASI SAFHASININ ATLANMASI ADİL YARGILANMA HAKKI CİD­Dİ ŞEKİLDE İHLAL EDİLMİŞ OLMAKTADIR"

"Delillerin tartışılması safhasının atlanması adil yargılanma hakkı cid­di şekilde ihlal edilmiş olmaktadır" denilen raporda, "Balyoz Davası'na bakan mahkeme savunma tarafından su­nulan ve davada verilen mahkûmiyet kararına esas teşkil eden dijital verilerin sahteliğine dair uzman mütalaalarını dikkate almamış ve fakat bu yöndeki kararlarını da hiçbir şekilde gerekçelendirmemiştir. Nitekim içinde bulunduğumuz yılın Ocak ayında İstanbul 12. Ağır Ceza Mah­kemesi önünde derdest olan "Poyrazköy Davası" kapsa­mında TÜBİTAK'ta çalışan üç bilirkişi tarafından verilen rapor da, Balyoz davasının da delileri arasında yer alan "5 Numaralı Hard Disk"te yer alan verilerin sahte oldu­ğu yönündeki uzman mütalaalarını doğrulamaktadır. Bu durumda, hukuka aykırı dijital deliller konusunda ileri sü­rülen iddiaların ciddi olduğu anlaşılmakta ve bu iddiaların aksine inanmak için doyurucu bir gerekçeye ihtiyaç duyulmaktadır. Oysa Mahkeme hükmünde, böyle bir gerekçeye rastlamak mümkün değildir. Dolayısıyla Mahkeme, savun­ma makamının konuya ilişkin iddialarını karşılamamıştır. Böylece hem "şüpheden sanık yararlanır ilkesi" hem de "gerekçeli karar hakkı" ihlal edilmek suretiyle, adil yargı­lanma hakkı çiğnenmiş olmaktadır" ifadeleri kullanıldı.

 

DURUŞMA SALONUNDA TAVANDAN SARKITILAN MİKROFONLAR MEVZUATTA BULUNMAMAKTADIR

Raporun son bölümünde ise "Duruşma salonunda sanık ve avukatların "mahkemeye yönelik söyleyebilecekleri hu­kuka aykırı ifadeleri kaydetme amacıyla" yerleştirildiği iddia edilen mikrofonlar, tarihte eşi görülmemiş bir adil yargılanma hakkı ihlaline yol açmıştır. Zira bu mikrofon­lar, hem müdafilerin kendi aralarında, hem de sanıklarla müdafileri arasında geçen konuşmaların kaydedilmesi ve dinlenmesi imkânını mahkemeye vermiştir. Böylece, yargı­lama makamı tarafından her konuşulanın kaydedildiği ve dinlendiği bir ortamda çalışan müdafilerin ve yargılanan sanıkların savunmalarını serbestçe belirlemeleri imkânı el­lerinden alınmış ve savunma hakkı ölçüsüz bir şekilde kı­sıtlanmıştır. Kaldı ki, mevzuatta böyle bir dinleme faaliyetine imkân ve­ren herhangi bir kanuni düzenleme de bulunmamaktadır" denildi.

SK(HE)