DİYARBAKIR Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1993 yılında Kulp İlçesi'nde 11 köylünün öldürülmesine ilişkin yürüttüğü soruşturma sonucunda açılan davanın ilk duruşmasında, faili meçhul cinayete kurban giden 11 kişinin yakınları ifade verdi. Operasyonda evlerinin tamamen yakıldığını belirten Harun Tutuş, "Köpeklerimizi bile öldürdüler" dedi.
Dönemin Bolu 2'inci Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk'ün tutuksuz olarak yargılandığı davanın ilk duruşmasına faili meçhul cinayetlere kurban gittikleri ileri sürülen 11 kişinin yakınları ve avukatlar katıldı. Diyarbakır 7'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davaya tutuksuz sanık Yavuz Ertürk, geçirdiği bir operasyon nedeniyle GATA'da yattığı için katılmadı. Duruşmaya İnsan Hakları Derneği adına avukat Muhterem Süren, Rahşan Bataray Saman ve Serdar Çelebi katıldı.
"HAYVANLARI ÖLDÜRÜP, EVLERİ ATEŞE VERDİLER"
Duruşmada 1993 yılında öldürülen Behcet Tutuş'un oğlu Harun Tutuş mağdur olarak ifade verdi. Olayların olduğu dönemde 6 yaşında olduğunu belirten Tutuş, "Evlerimizin yakılmasına, insanların infaz edilmesine ve vahşi bir şekilde yakılmasına şahit oldum. Gözümün önünde köpeğimizi bile öldürdüler. Evlerin yakıldığını gördüm. Komandoya bağlı askerler yaktı. Babam götürüldükten sonra bir daha görmedim. Önce hava saldırısı oluyordu. Sonra askerleri indirip köyü basıyorlardı. Önce hayvanlara ateş edip, evleri ateşe veriyorlardı. Sürekli helikopterler inip, kalkıyordu. Dağ, taş demeden her yeri bombalıyorlardı. Bizim köyü yakmaya gelen 200 kadar asker vardı" dedi.
"BABAMIN ŞAPKASINI GÖRDÜM"
Kaybolan 11 kişinin arasında bulunan Badıkan Aşireti lideri Mehmet Salih Akdeniz'in oğlu Mizbah Akdeniz ise köylerinin 57 hane olduğunu ve yaylaya çıktıklarını belirterek, "Operasyon günü 7-8 helikopter geldi. İki gün boyunca her yeri yaktılar. Sonra bize yaylayı boşaltmamızı söylediler. Sadece hayvanlarımızı alarak oradan gittik" dedi.
Operasyonun ikinci günü bütün köyün ateşe verildiğini söyleyen Mizbah Akdeniz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yakmadan önce, boşaltmamızı istediler. Şenyayla yasak bölge ilan edilince biz İnkaya Köyüne gittik. Askerler gelerek buranın Yavuz Ertürk'ün emriyle boşaltılacağını söylediler. Biz yola çıkınca bizden sonraki gruptan içinde babamın da olduğu 100 erkek asker tarafından alıkonuldu. Kadınlara karışmadıkları için sonraki gün annemler ekmek alarak, babamların tutulduğu yere götürdü. Annem 16 gün sürekli onlara ekmek götürdü. Kepir mezrasında açık havada tutuluyorlardı. Babam dışındakilerin elleri ayakları bağlanmıştı. Babama bir Elazığ şapkası almıştım. Akşam TRT haberlerde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edildiği ve Şenyayla'da 42 terörist öldürüldüğü söylendi. Görüntülerde babama aldığım şapkayı gördüm. Savcı'ya giderek durumu anlattım. 3 kez TRT'den görüntüleri istedi. Gelen görüntülerde Bahtiyar Aydın'ın ve 42 terörist öldürülmesi olayının görüntüleri kesilmişti."
"HEPİNİZ TERÖRİSTSİNİZ"
1997 yılında olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu belirten Mizbah Akdeniz, "Ankara'ya gittiğimde Yavuz Ertürk adliyeye geldi. Elini arkasına bağlayarak, 'Ne kimse benden hesap sorabilir, ne ifademi alabilir' dedi. O anda savcı da müdahale etmedi. 1994 yılında babamı sormak için Bolu Komando Tugayı'na gittim. Nizamiyedeki görevliye Yavuz Ertürk ile görüşmek istediğimi söyledim. Telefon açtığında küfür ederek gitmemi istemiş. Ben çıktığım sırada komutanın görüşeceğini söyleyip, beni geri çağırdılar. Yavuz Ertürk 3 sivil ile birlikte geldi. Boğazımı sıkarak, 'Hepiniz teröristsiniz. Orman yanınca kurunun yanında yaş da yanar' dedi. Kemiklerin bulunduğu yerde babamın tütün tabakasını bulmuşlar. Zaten DNA'ları da benimkiyle uyuştu" dedi.
Babasının muhtar olduğu için askeriyeye yakın olduğunu kaydeden Mizbah Akdeniz, "Operasyondan sonra köye gelerek evlerin hepsini yaktılar. Bölgedeki ormanlık alanda PKK kampları vardı. Bunlar anlaşmalıydı, Ergenekonculardı. Bunu herkes biliyordu. Gece PKK'lılar gelip köylüden erzak alıyordu. Silahla geldikleri için insanlar korkudan vermek zorundaydı. Sabah asker baskın yapıyordu. Sanki anlaşmalıydılar" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Mizbah Akdeniz'e, "Orası kurtarılmış bölge miydi?" sorusu sordu. Bunun üzerine Akdeniz, "Başkanım burası Türkiye Cumhuriyeti, kurtarılmış bölge olur mu hiç?" dedi. Araya giren mahkeme başkanı ise, "Olmaz olur mu? Maalesef var" diye cevap verdi. Akdeniz, "Orası kurtarılmış bölge değildi. Babam muhtardı ve askerlerle ilişkisi vardı. OHAL vali yardımcısına gidince, kendi güçlerini aştığını söyledi" dedi.
"32 MEZRANIN TAMAMINI YAKTILAR"
1993 yılındaki olayda oğlu Mehmet Şerif ve kardeşi Hasar Avar gözaltına alınan Sabri Avar ise "Operasyonda askerler toplu olarak insanları götürdü. 50-60 kişiyi götürdüler. Ama bunlardan 11 kişisi dönmedi. Yakaladıklarını Yavuz Ertürk'ün bulunduğu Kepir Mezrasına götürdüler. Bırakacaklarını söylediler. Ama hepsini öldürdüler. 32 mezranın tamamını ateşe verip yaktılar. Götürdükleri 11 kişiyi öldürmüş ve yakmışlar. Kulp Savcısı'nı çağırdığımızda gelmedi. O bölgeye girmek 10 yıl boyunca yasaktı. Yasak kalkınca gidip kemikleri bulduk" dedi.
11 KEZ AĞIRLAŞTIRIMIŞ MÜEBBET İSTENİYOR
Duruşma savcısı, İnsan Hakları Derneği'nin müdahil olma talebinin, suçtan zarar görme durumu olmadığı için reddedilmesini istedi. Savcı, OHAL Valiliği'nin arşivlerinin incelenerek Kulp İlçesi Alaccaköy, Kepir ve Şenyayla bölgelerinde 1993 yılı Ekim ve Kasım aylarında yapılan operasyona ilişkin bilgilerinde istenmesini talep etti. Mahkeme, diğer mağdurların dinlenmesi için duruşmayı erteledi.
MÜEBBET HAPİS İSTENİYOR
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu Maddesiyle yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı'nca hazırlanan 19 sayfalık iddianamede, emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk'ün komutasında yer alan, kimlik bilgileri tespit edilemeyen görevlilerden bazılarının teşekkül oluşturarak, yetki ve görevleri olmamasına rağmen, hukuka aykırı bir şekilde şüphelendikleri kişileri yakalayıp, sorguladıktan sonra öldürdükleri ileri sürüldü. İddianamede, emekli Tuğgeneral Ertürk'ün 'kasten öldürme' 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik' ve 'cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak' suçlamalarıyla 11 kez ömür boyu hapis ve 25 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istendi.
FB(GG/ESM)