'ZENGİN DOĞMAK ÖNEMLİ DEĞİL'
Ali Sabancı, katılanların canlı olarak izlediği Ayşe Arman ile röportajında sık sık espriler ve ironiler yaptı. Ayşe Arman, söyleşinin başında Ali Sabancı'yı, "Karşımızda müthiş bir Adanalı var; sıfır kompleks, son derece başarılı, mütevazi, acayip enerjik. Eğlenceli gece hayatından da biliyorum; zeki, dinamik, yaratıcı, farklı düşünebilen, orijinal, hiperaktif" diye tanıttı. "Ödül almak heyecanlandırıyor mu sizi?" sorusuna Ali Sabancı, "Heyecanlanıyorum çünkü birileri sizi takdir ediyor, en azından motive etmek. Bu tip ortamlar beni mutlu ediyor" dedi.
Ali Sabancı, "Kendinizi ne kadar Adanalı hissediyorsunuz?" sorusu üzerine ise şöyle konuştu: 
"Valla o şimdi işime geldiği gibi. Ben yalan söyleyemem. Şimdi bugünlerde biraz daha Kayserili'yim. Adana deyince aklıma kebap geliyor. Aprondan indim içeri yürürken Selahattin’i aradım, Yüzevler Kebap’ın sahibi. Beni duyan biri 'Kardeşim sen baya açıkmışsın' dedi."
Ayşe Arman (A.A.) ile Ali Sabancı (A.S.) röportajı şöyle devam etti:
A. A.: Adana deyince akla bir de Sabancı Ailesi geliyor. Zengin bir aileye doğmak, böyle doğuştan zengin olmak nasıl bir şey?
A.S.: Doğuştan zengin olmak müthiş bir şey, tavsiye ederim. Ama bir şey daha güzel. O miras, kendin de kazanmak çok güzel. Çoğu zengin üzerine koyamıyor, ben koymuş gibi görünüyorum. Dolayısıyla zengin doğmak çok da önemli değil. Benim bir lafım var, orda tevazu göstermeyeceğim. Ben dünyanın en iyi girişimcisiyim. Bill Gates falan hikaye. Ama izah edeyim. Bir kere ben babamı seçtim, annemi seçtim. Annem rahmetli Ahmet Sapmaz’ın kızı, o da Rotary’nin kurucularından.
A.A: Nasıl seçtiniz?
A.S.: Onlara doğdum abla. Sonra eşimi seçtim. Ben çocukluktan beri girişimciyim. Seçmesini bilmişim. Bana göre bu hayatta iz bırakmak önemli.
A.A.: Bu kadar zengin olmak, yani bunun hayatta hiç dezavantajı yok mu? Hiç kompleks yaratmıyor mu? Çünkü hayata hep bir sıfır önde başlamak, sürekli kendini kanıtlamak gerekmiyor mu?
YAKIŞANI ANLATTI
A.S.: Gerekiyor, çünkü insanlar genelleme yapıyor. İnsanlar bu başarı ve zenginliğin genetik olduğunu düşünüyor. Bunun annesi babası zenginse, bu da zengin olur. Benim bir Mehmet ağabeyim vardı. Mehmet ağabey yaklaşık 12–13 sene bize mesaj verdi, 'Ben Sabancı’da çalışmak istemiyorum' diye. Sigortada, bankada, perakende de çalıştı ve 43 yaşında öldü. Esas o bize mesaj veriyordu. Biz diyorduk ki 'Yakışan bu değil.' Yakışan bu kartvizitin bir parçası olmak. Kartviziti bir kenara koyuyorsan o zaman başarabiliyorsun demektir.
A.A.: Dur o zaman. Oraya girmeden önce, siz ilkokulda okudunuz 10 yaşına kadar, bizim bu şahane şehrimizdeydiniz. Sonra birden bire Almanya’ya gittiniz. Anneniz birden bire köfte yapmaya başlamış.
A.S.: Annemin böyle kalın yemek kitapları vardı. Annem o kitaptan bakarak köfte yapmaya başladı. Adana’da hayat çok farklıydı. İzzet ağabey vardı, aşçılar vardı temizlikçiler vardı.
YURTDIŞINA GİDİŞ
A.A.: Siz ne amaçla gittiniz oraya?
A.S.: Ben sanıyorum, Sabancı Grubu’nun yurtdışındaki işlerine bakmak için gitti babam. Ben 10 yaşında olduğum için bana da kimse sormadı. Yani ona da hayret ettim tabi. Ama oraya gitmemizin çocuklar üzerinde bir faydası oldu. Adana’da çok sıradan olamıyorduk, büyüdüğün zaman daha iyi anlıyorsun ki soyadını heceleme önemli bir artı getirdi. Orda kimse bizle ilgilenmiyor. Çanta taşıtmayı çok geç öğrendim.
A.A.: Orda tamamen sıradan, okula giden, şoförler, aşçılar olmayan böyle bir hayata döndü.
A.S.: Abla, annem köfte yapmayı defter, kitaptan öğrendi. Babam pilav yaptı. Babam da çok iyi pilav yapar. Babam beni okuldan aldığı zaman hoşuma giderdi. Çünkü otobüs beklemem gerekmezdi. İlkokul, Atatürk Caddesi’ndeydi. Evle arasında çok bir mesafe yoktu ama. Bizim tek kapılı, büyük bir arabamız vardı. İzzet ağabeyimiz vardı, o bizi alırdı.
GURBET DÖNEMİ KAZANDIRDI
A.A.: Almanya’da artık gerçek hayat görülmeye başlanmış, ortaokulda Almanya, lisede İngiltere, Üniversite Amerika, İnsan 17 yılını yurtdışında geçirince ne oluyor? Bu ona ne kazandırıyor?
A.S.: Aslında ne kadar küçük olduğunu anlıyorsun, burada hepimiz kelleyiz ama bizde kümes küçük. Orada dünyanın döndüğü yerdesin, televizyon izleme fırsatın oluyor. Hiçbir şey anlamasan bile sünger gibi bir şey alıyorsun. Buradaki en büyük sıkıntı ne oluyor? Mesela aile şirketlerinde, Gaziantepli bir arkadaşım oldu. Çocuk Gaziantep’te oturuyor. Amerika’ya yolluyorlar, sonra ‘Gel Gaziantep’e’ diye çağırıyorlar. Orayı beğenmediğimden değil. Amerika’da öğrendiklerini bir yana koy, gel işlerin başına otur. Sonra ne oluyor? Hem diyorsun ki ‘git dünyayı gör’, sonra da diyorsun ‘gel’. Böyle iki arada bir derede kalıyorsun.
A.A.: Ne yaptı arkadaş?
A.S.: Arkadaş, ailesinden ayrıldı. İki ay evvel oldu. Benim bir de böyle bir yanım var. İnsanları ikna etmeye çalışıyorum, aile şirketlerinden ayrılmaya. Bana sordu, ben de dedim ki, 'Ayrılmalısın.'
A.A.: Siz ne zaman kendiniz oldunuz. Yani 'Ali’yim ben' dediniz.
A.S.: İlk defa Kanada’nın Ankara Büyükelçisi bana dönüyor 'Mr. Pegasus' diyor. O benim ilk tanımım oldu.
A.A.: Bu Mr. Sabancı olmaktan daha iyi değil mi?
A.S.: Gayet tabi. Sabancı oluyorsun, bunu yapıyorsun. Genelde benim de demek istediğim aile şirketlerinden ayrılmak lazım. Kendi hürriyetine kavuşmak lazım.
A.A.: İlk işe torpille girdiğiniz bir şirket anlatır mısınız?
TORPİL AÇIKLAMASI
A.S.: Babamın torpili ile Mısırlı bir işadamı beni işe aldı. Beni işe aldılar, ilk ay maaş falan yok tabi. Bakıyorlar bana, kulaklarının arasında kafa var mı? Beni işe aldılar, 'Ne kadar zarar verebilir bu oğlan’ diye. İlk sene sonunda bana dedi ki Mısırlı Bey, 'Bir sene burada kalacaksın.' İkinci sene kaldığımda şöyle birşey hissettim, orada 159 tane üniversite mezunu vardı. Herkes çok çalışırdı ve bu çok normal karşılanırdı. Şimdi ben işimde yorulmuyorum, yani bedensel olarak değil zihinsel olarak yoruluyorum. Zaten New York’ta görüyorsun adamlar ne kadar hızlı yürüyor.
A.A.: Bu adamlar size prim verdiler değil mi?
A.S.: Evet 17 bin Dolar prim aldım. Gerçi Yeniköyde’ki evin önünde olta satarak 200 Mark da kazandım.
A.A.: O zaman dedin mi, 'Bende bir girişimcilik var' diye?
İLK DENEYİMİ
A.S.: Ben Türkiye’ye döndüm, master yaptıktan sonra. O iyi bir referanstı. Dedim ki 'Türkiye benim gibi bir evladı olduğu için çok şanslı.' Zaten genlerde var, çok iyi bir tahsilin var. Amerika’da 5 bin üniversite var, ilk 50 içine giren bir üniversitede eğitim gördün. Fena olmayan bir iş tecrübesi var, dünyayı görmüşüm. Dedim, ‘Herhalde en fazla birkaç sene sonra bana bu holdingi teslim ederler' diye. Sonra Bahçekapı Şubesi’ne gittim.
A.A.: Vezne mi?
A.S.: Evet, bu şaka değil. Yani Türkiye’deki ilk NBA’li veznedar bendim.70’li 81’li yıllarda faizler yüksekti. Nedense cuma günleri öğleden sonraları bankaların bilgisayar sistemleri bozulurdu. Müşterilerin tortu bırakması gerekirdi. Veznede olunca onlar sanıyor ki, sen alıp bu parayı cebine koyuyorsun. Müşteri sanıyor ki bu malın sahibi sensin. Hâlbuki hiçbir yetkin yok. Daha sonra kredi müşterilerine gittim, onlar da sanıyor ki parayı direk ben vereceğim.
A.A.: Peki ne kadar sürdü?
A.S.: 8 yıl sürdü, kim kime dayandı bilmiyorum. Galiba onlar bana dayandı.
A.A.: Rahatlıkla ömrünüzün sonuna kadar, Sabancı Holding’de çalışabilirdiniz. Hiçbir şey de yapmıyor olabilirdiniz. Derdiniz neydi?
'BİR AMCAM MUTLU OLDU'
A.S.: O zaman Sabancı’da kâğıt üzerinde çok önemli bir pozisyondaydım. Kartvizite bak, H.Ö. Sabancı Holding A.Ş., altta Ali Sabancı. Arada bir bağlantının tesadüf olmadığını bilmen gerek. Orada yazıyor 'Strateji Grup Başkanı' ama bir yerden sonra şunu hissettim; onlar kötü ben iyi değil. Benim patronlarımın ortalama yaşı 62–63, bize okulda öğrettiklerinde daha az risk alan bir yapıyı görüyorsun. Bir grupta insan var, daha genç, daha iyi şeyler yapmak istiyor. İş planı anlatıyorsun, 10 sene sonra nakit paranın şu kadar olmasını planlıyoruz. Sana bakıyor 10 sene sonra…. Yani sıkıldım. Unutmuyorum, bir amcam çok memnun olduğu gittiğime.
A.A.: Hangisi?
A.S.: Bilenler bilir, 3 dakika falan sürdü toplantımız. Önce Sakıp amcama gittim, Allah rahmet eylesin. 'Ben gidiyorum' dedim. Dedi ki 'Burada ne gerekiyorsa söyle düzeltelim.' Ben bunu söylemezdim. Çünkü kurumsal yapı olmaz. 'Ben ayrılayım sonra ardından size arz edeyim. Pazarlık yaptığımız düşünülmesin' dedim. Pazarlık yapacak bir şey yok. Bir ben ve karşındaki koca kurum. Yaşım da daha 34. 'Risk almıyor musun?' dedi. Alıyordum ama.
A.A.: Ama bu çok sıkı bir risk, insan içindeki bu girişimciliği nasıl dışarı çıkarır?
A.S.: Hayır, deniyorsun denemekle oluyor.
A.A.: 'En kötü geri dönerim' mi dedin?
PLANIM VARDI
A.S.: Hayır, benim öyle 40 senelik tecrübem yok. Ama güçlü bir B planına sırtını dayarsan, A planı hiçbir zaman güçlü olmaz. A planına yoğunlaşmak lazım. Dediğim gibi 34 yaşındaydım. Benim kafamda ‘Nasıl olsa birsey yaparım’ vardı. Bakıyorum şimdide fena gitmiyor.
A.A.: Sorun neydi aslında? Aile şirketlerine geldik şimdi…
A.S.: Bu benim görüşüm, Sabancı Holding seneler evvel aile şirketi olmayı bırakmış ve çok ortaklı bir şirket olmuştu. Bu ortaklar tesadüf eseri kuzenler ve kardeşlerdi. Bu ikisi arasında çok fark var. Biz bunu çok geç fark ettik, insanların bireysel hesap yapmak zorunda kaldığı dönemdi. Ama babam bana bir şey söyledi, 'Bugün baktığımızda bazı akrabalarımız bize kötülük yapmış gibi görünebilir, aslında onlar bize iyilik yaptı.' 'Neden?' diye sordum, o da 'Bizi serbest bıraktılar’ dedi.
A.A.: Aile şirketinin genel olarak dezavantajları nelerdir?
ÇARPICI ÖRNEK
A.S.: Bana göre iki tane. Bir tanesi kurucular kendilerine şu soruyu sorarlar ‘Ben ölürsem.’ Ama esas şunu düşünüyorlar, ‘Ölmeyebilirim.’ İkinci, bizim jenerasyondan kaynaklı, çünkü bizim nesil şunu bilmiyor, ‘Benim hissedar olmaya hakkım var, yönetmeye hakkım yok.’ Pay sahibi olmakla yönetmeye hak sahibi olmak arasında çok fark var. Bu lafı da sizin sektörde Murdoch var. 27 yaşındaki oğlunu CEO yaptı bundan 8-9 sene önce, 45 sene birlikte çalıştığı CEO’su ertesi gün işten ayrıldı. BBC’ye, ‘İş dünyası genlerin yetmeyeceği kadar rekabetçidir’ diye demeç verdi, neden ayrıldığıyla ilgili.
A.A.: Şimdi her konuşmanızda diyorsunuz ya, ‘Ben ağzımda altın kaşıkla doğdum. Hayata önde başladım.’ Sabancı olmasaydı soyadınız, yine bu girişimciliğe soyunur muydunuz?
EKİP VURGUSU
A.S.: Bilmiyorum, ben Sabancı’dan ayrıldığımda bir pazar sabahı eşim bana dedi ki, ‘Söz ver 25 milyon Dolardan fazla yatırım yapmayacaksın.’ O bile bilmiyordu ama biz bir havuza atladık, babam çok destek oldu. Çok iyi bir ekip kurduk, o yüzden böyle rahata anlatıyorum. Ama Gülden Yılmaz diye bir hanım var, o hanım 10 kere yürüse siz fark etmesiniz ama Koton’u yaptı. Bazen unutuyor, ‘nerde ne kadar mağazam var’ diye. Nevzat Aydın var, ‘yemeksepeti.com’un babası öyle Sabancı falan değil.
A.A.: Pegasus ile havacılıkta bir çığır açtınız. ‘Uçmayanı uçurmak’ diye bir slogan çıkardığınız ve bugüne kadar 60 milyondan fazla misafir ağırladınız. Bunu nasıl başardınız?
SIRRINI ANLATTI
A.S.: Benim babamın 80‘ li yıllardan bir çantası vardı, havacılıklı ilgili. Planı vardı. Tekstil sektörü Sümerbank’ın çökmesiyle özel sektöre geçti. Çimento ve enerji de öyle oldu. Babam dedi, ‘Bak havacılıkta ilerde böyle olacak ve hızlı oyuncular bu sektörde pazar payı alacak.’ Bundan 3–4 sene evvel sordum, ‘Böyle olacağını düşünüyor muydun?’ diye. Düşünmüyorduk, 14 uçağımız vardı ve ‘Her yıl 7’si yerde kalsa ne kadar kaybediyoruz? 50 milyon Dolar. Buna denemeye değer mi?’ dedik ve değer çıktı. Uzun lafın kısası A’dan B’ye gitmekten ibarettir. Bu işin olabilmesi için Türkiye’de ucuz olması lazım, ucuz olması içinde maliyetleri düşük olması lazım. Maliyetlerin düşük olması için de misafirlere tercih sunmak gerek. Eğer uçarken viski içmek istiyorsan, onun parasını ödemen gerek.
7 BİN KİŞİ ÇALIŞTIRIYOR
A.A.: Çalışanlarınız iyi maaş alıyor mu?
A.S. Maaş personelin baz hakkı, bunun üzerine ne koyarsın, performans koyarsın. En önemli şey yönetimde şefkatli davranmak. Benim ailemde 7 bin kişi canla başla çalışıyor. Onları iki şekilde ikna etmem lazım. Hem kafalarını hem ceplerini. Artık şu dönem geçti. İşçilerini ile birlikte fabrikada yemek yiyen. Onlar iyi ama yetmiyor. İyi insanlarla çalışmak istiyorsan onlara iyi para vermen gerek. Görüyorsun arabası değişiyor, saati değişiyor. Gördüğüm zaman mutlu oluyorum.
A.A.: Birinci sınıf uçuşa takan var mı?
A.S.: Benim etrafımda herkes birinci sınıf uçuyor. Ben de birinci sınıf uçuyorum. Ama bizdeki ürün sen kendi birinci sınıf uçuşunu yapıyorsun. İstersen şimdi kendine suşi bile ısmarlayabilirsin. Bir garson geldi, teşekkür etti, eşi ile kendine 49 liraya bilet almış. Vizen var mı? Yok dedi. 49 liraya Roma bileti almış.
A.A.: Pegasus ile istediğiniz hayale ulaştınız mı?
A.S.: Herhangi bir girişimci kendini girişimci olarak tanımlanıyorsa, asla o zirveye varamıyorsun. A.A. Peki bu Günaydın, Big Chefs oluyor mu?
A.S.: Günaydıncılarla görüşmelerimiz devam ediyor. Ama Big Chef’s olmuyor. Günaydıncılar eti çok iyi biliyor. Kendini girişimci diye ifade eden aslında birçok insan girişken. Girişimcinin parası var aynı zamanda fikri var. Girişkenin sadece fikri var, girişimcinin önündeki en büyük engel finansman. Bbizimde Ankara’da çok iyi bağlantılarımız var. Steve Jobs Apple patronu bu firmayı tek bir laptopla bir garajda yaptı. Bizim ülkemizin her yeri garaj her yerde garaj var.
A.A.: Girişimcilerin en çok hata yaptığı şey ne?
A.S.: Sadece fikirleri var, başka bir şeyleri yok. Soruyorlar en iyi girişimci önümüzdeki yıllarda nereden çıkacak diye. Amerika ve Hindistan diyorlar, bizim ülkemizi sayan yok. Çünkü ben girişimi fikre yapmıyorum, bireye yapıyorum. Girişimcilik için benden fikir istiyorsan perakendenin ayaklarının Türkiye’de hala çok boşluğu olduğunu düşüyorum. Büyük şehirlerin dışında alışveriş merkezlerinin olmadığını görüyoruz. Bu konuda çok ciddi boşluk var, nedeni giderek zenginleşiyoruz.

ÇÖ(OA/SS)