Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 44'üncü Olağan Genel Kurulu Swissotel'de gerçekleştirildi. Toplantının açılışında konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, "Çözüm süreci ile ilgili tartışmaları, bölgesel sarsıntıları, Gezi olaylarını, yeni anayasa çalışmalarının sonuçsuz kalmasını, hala süren, yolsuzluk ve hukuksuzluk iddialarıyla çerçevelenmiş siyasi depremi düşündüğümüzde, 2013'ün ağır gündemini ve yüklü miktarda sorunu yeni yıla devrettiğini söyleyebiliriz" diye konuştu.
2014 yılındaki yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2015'deki genel seçimlere işaret eden Yılmaz, "Bütün bu seçimlerin Cumhuriyet'in yüzüncü yılına doğru AB üyeliği, çözüm süreci, yeni anayasa gibi konuları sonuçlandırarak Türkiye'nin geleceğine şekil verecek siyasi kadroları belirleyeceğini de unutmamak gerekir" dedi.
"HSYK'YI DÜZENLEYEN YENİ KANUN TEKLİFİNDEN BÜYÜK RAHATSIZLIK DUYUYORUZ"
Yılmaz, ekonomik ve stratejik olarak, dünyanın yeni çerçevesinin çizildiği bir ortamda, Türkiye'nin kendisini tüketen, şiddetli, yıkıcı ve kazananı olmayacak bir kavgayla, enerjisini harcadığını dile getirerek, şunları söyledi: "Gözleri kör eden bu kavganın temelinde, hukuk devleti, güçler ayrımı, temiz siyaset gibi vazgeçilmez demokratik kavramlar konusundaki zaaflarımızın yattığı açıkken, bu meseleye sistemi, kurumları alt üst ederek çözüm bulmaya çalışmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Diğer yandan, devletin güvenlikle ilgili kurumlarında yaşananlardan sonra, bu kurumların daha önce nasıl işlediğini, bundan böyle nasıl işleyeceğini, sorgulamadan da edemiyoruz. Emniyet güçleri ve yargı içerisinde varlığı ortaya çıkan gruplaşmaları ve bu gruplaşmaların örgütlü niteliğini, devletin kurumsallığı açısından kabul edilemez buluyoruz. Siyaset dışı örgütlenmelerin, devlet kurumları aracılığıyla siyaseti etkilemeye çalışması, hepimizi tedirgin ediyor. Birbiri ardına hazırlanan bir takım kanunlar, bizi tereddüte düşürüyor. İnternette özgürlük sınırlarını düzenleyen kanun tasarısının, iletişim özgürlüğü üzerine, kara bir bulut gibi çökeceği görüşü hayli yaygın. Torba Tasarı, internette sansür uygulamalarını artıracak nitelikte bir düzenlemeye doğru yöneliyor. Bilgi toplumu olma hedefiyle, hoşumuza gitmeyen her alanı ani yasaklarla kısıtlamak anlayışı birlikte var olamaz. Bu düzenleme hazırlığının bir an önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tanımladığı, ifade özgürlüğü kriterlerini içeren, AB standartlarında bir yapıyla değiştirilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyoruz. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nu düzenleyen yeni kanun teklifinden de, büyük rahatsızlık duyuyoruz. Hem 1982 Anayasası'na ilişkin, hem de 2010 Anayasa değişikliğinde sakıncalarına işaret ettiğimiz, HSYK modelini bugün bir kez daha değiştiren gündemdeki kanun teklifi, son günlerde izlediğimiz çatışmayı, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini biraz daha artırarak aşmaya çalışmaktadır. Böylelikle, kanun teklifi, bağımsızlığı zaten tartışmalı olan HSYK yapısına, yeni sorunlar ilave etmektedir."
'TÜRKİYE HANGİ DÜNYAYA AİT' SORUSUNU KABUL EDEBİLİR MİSİNİZ?
Çözümün, yargı bağımsızlığı veya tarafsızlığını gerçekten sağlayacak ve Kopenhag kriterlerine uygun bir anayasal reformda yattığını vurgulayan Muharrem Yılmaz,, "Bu iki örnek tek başına yeterli olabilecekken, bunların üzerine bir de, ülkenin Başbakanı dahil tüm vatandaşlarının mahremiyetlerinin kolayca ihlal edilebildiğini, insanların keyfi suçlamalara maruz kalabilecekleri, adil yargılanma hakkından kolayca mahrum edilebilecekleri inancının yerleşik hale geldiğini, Türkiye'nin ağır yolsuzluk iddialarının üstesinden hukuk yoluyla gelemeyen bir ülke olarak anılmaya başlandığını ekleyiniz, düşününüz. Böyle bir algının, böyle bir tablonun, dostlarımızın ve Türkiye ile ilgilenen yatırımcıların zihninde, 'Türkiye hangi dünyaya ait' tarzında bir soru oluşturmasını sizler kabul edebilir misiniz? Bu algıyla birlikte, Türkiye'nin kalkınması, dünya sisteminde prestijli bir ülke olması için sarf ettiğimiz tüm gayretler boşa çıkmış olmayacak mı?" diye konuştu.
"SIKINTI, ERKLER ARASINDA BİR ÇATIŞMA VE ÇEKİŞMEYE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA"
Yılmaz, bugün demokrasi ve hukuk devleti yolundaki eksik adımların sıkıntısının yaşandığını söyleyerek, "Sıkıntı, erkler arasında önemli bir çatışma ve çekişmeye dönüşmüş durumda. Bu çekişmeyi erklerin birbirleri üzerindeki etkilerini artırarak çözemeyiz. Böyle bir anlayış, bizi yeni sorunlara götürecektir. Gerçek bir hukuk devleti yolunda çözümün, konjonktürel ve tepkisel adımlarda değil, çağdaş, evrensel kabul görmüş normlarda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını, gerçekten sağlayacak bir anayasal reformda olduğu çağrısını tekrarlamak istiyorum. Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezaları veya başka tür cezalarla şirketler üzerinde baskı kurulan, ihale yasası onlarca kez değiştirilen böyle bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir" dedi.
"TOPLUMDAKİ 'BİZ' DUYGUSU ZEDELENİR, PARÇALANIR"
Refah düzeyi düşmeye başlayan bir toplumda, sorunların soğukkanlı bir şekilde çözülmesi ihtimalinin de her geçen gün zayıflayacağını kaydeden Yılmaz, "Devlet ile toplum arasında veya toplumsal katmanların kendi aralarında mutabakat sağlayabilecek ortak paydaları üretmek, giderek zorlaşır, çatışmalar artar. Farklı ton ve dozlarda da olsa, yaşanmakta olan siyasal, toplumsal ve kültürel kutuplaşmalar,
giderek hepimizin aklını ve gönlünü esir alır ve toplumdaki 'biz' duygusu zedelenir, parçalanır. Tüm bu toplumsal sorunları aşabilmemizin yolu, kısa dönemde siyasi mutabakattan, orta ve uzun dönemde ise toplumsal zihniyet değişimiyle birlikte, yeni bir toplumsal mutabakat tesis etmekten geçiyor" diye konuştu.
Muharrem Yılmaz, TÜSİAD olarak, Cumhuriyet'in kuruluş harcında bulunan değerleri, bugünün şartlarında hayata geçirmek, Batı uygarlığı içinde yer alarak, Türkiye'nin refahını artırmak, hak ve özgürlükleri hukuk devletince koruma altına alınmış eşit vatandaşlardan oluşan, huzurlu ve bütünleşmiş bir toplum olmak arzusunda olduklarını kaydederek, "Ülkemizin, 'ama'sız, şerhsiz, istisnasız işleyen ve batı standartlarını esas alan, demokratik kurallara göre yönetilmesini istiyoruz, bekliyoruz. Ekonomimizin, eşitlikçi ve kapsayıcı biçimde, bölgesel kalkınmışlık farklarını azaltacak şekilde, nitelikli işler ve yatırımlarla büyümesini, bu sürecin eğitim kalitesi ve artan inovasyon kapasitesi ile desteklenmesini, bağımsız düzenleyici kurumların denetlediği piyasalarda, hukuk güvenliğinin ve şeffaflık ilkelerinin gözetilmesini istiyoruz. Dış politikamızın, duygusallıktan uzak, dünya gerçeklerini dikkate alan bir zemine oturması gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
"OYSA BAŞKA TÜRLÜSÜ DE MÜMKÜN"
Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Geçenlerde yaptığı bir konuşmada, Sayın Başbakan'ın da Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e atıfta bulunarak çizdiği tablonun geçerliliğine yürekten inanıyoruz. Sayın Başbakan'ın kendi ifadesiyle, 'Devletlerin ilişkileri, intikam, nefret, öfke hissiyle yürümez. İşte bunu en iyi bilenlerden bir tanesi de, Gazi Mustafa Kemal'di. Batılı devletleri en iyi tanıyan, Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra, işte bütün bu devletlerle, barışa, dostluğa, işbirliğine dayalı bir süreci başlattı. Onlara kin tutmadı, intikam hissiyle yaklaşmadı'. İki büyük savaştan çıktıktan sonra, Atatürk, komşularına ve batı dünyasına bu şekilde bakabiliyorsa, bugün bizler bu anlayış ve tutuma çok daha yakın olmalıyız. Çağın gereklerine, günün şartlarına göre, yeniden şekillendirilse bile, burada temel ilkenin çatışma zemininden uzak, komşularla barışık, batı dünyası ile bütünleşmiş, dengeli bir dış politika benimsemek olduğunu vurgulamak istiyoruz. Toplumumuzda, bu doğrultularda düşünenlerin, çoğunlukta olduğunu da görüyoruz, buna inanıyoruz. Ancak bu temel hedefler, gündelik politikanın diline çatışmacı ve ayrıştırıcı bir biçimde tercüme edilince, gerçekte var olan güçlü mutabakat noktalarımız, gözden kaçıyor. Oysa başka türlüsü de mümkün. Bunun için, sadece siyaset sahnesinin değil, tüm toplumun demokratikleşmesi, sisteme ve adalete güveni tesis edecek adımların atılması, hoşgörünün genişletilmesi, gündelik hayata ve dile sinmiş nefret söylemlerinin reddedilmesi, kadının gündelik hayattaki rolünün genişletilmesi gerekiyor. Bu ilkelerin üzerinde yükselen bir toplumsal dönüşümü başlatmak mecburiyetindeyiz."
"BİR ZİHNİYET DEĞİŞİMİNE KAPI AÇILMALI"
Siyaseti, hukuku, eğitimi yeniden yapılandırarak bir zihniyet değişimine kapı açılması ve bu kapıyı sürekli açık tutacak yeni bir anayasa hazırlanması gerektiğine dikkat çeken Muharrem Yılmaz, "Endişelerimizi destekleyecek ne kadar olgu varsa, umudumuzu muhafaza edebilmek için de bir o kadar gerekçemiz var. Geleceğin Türkiye'sini dünyaya açık, demokratik ve özgürlükçü değerleri benimsemiş, katılımcı demokrasiyi özümsemiş bireylerin kuracağına inanıyoruz. Yeni nesillerin, bu değerleri büyük ölçüde benimsediğini, başta Gezi Parkı süreci olmak üzere, birçok vesile ile görme fırsatını elde ettik. Yapılan eleştiriler, ortaya konan talepler, bu gelişim çizgisinin görmezden gelinerek veya yasaklanarak, durdurulamayacağını bize kuvvetle göstermektedir. Türkiye'nin AB üyeliği hedefini paylaşan herkesin, bu bakış açısını teyit edeceği kanaatindeyiz. Aramızdaki tüm sorunlara, Türkiye'ye gösterilen tüm samimiyetsiz yaklaşımlara, hükümetin süreci uzun sure boşlamasına rağmen, AB üyeliğine verilen yüksek düzeydeki desteğin, bize çok net bir mesaj verdiği kanısındayım" diye konuştu.
Yılmaz,Türkiye'de her gün biraz daha gelişen sivil toplumun ve kamu vicdanının önemli bir denge unsuru olduğuna inandıklarını belirterek, "Toplum, gelişen iletişim teknolojilerinin ve çeşitlenen mecraların da yardımıyla, kendini daha iyi ifade etme imkanına kavuşmuş durumdadır" dedi.
ÖNCELİKLİ 10 ALAN
Türkiye'nin gündeminde olması gereken, 10 öncelikli alanı ve bu alandaki beklentilerin neler olduğunu da paylaşan Yılmaz, "Siz bunu 'Nasıl bir Türkiye hayal ediyoruz" diye de dinleyebilirsiniz. Mevcut siyasi dalgalanmanın ve 2014 yılında gerçekleştirilecek seçimlerin muhtemel ekonomik etkilerini bertaraf ederek, yeniden yüksek büyüme patikasına dönülmesi, yargı bağımsızlığı tartışmasının Kopenhag siyasi kriterleri çerçevesinde çözülmesi, Türkiye'yi terör ve şiddet ortamından kalıcı bir şekilde arındıracak olan çözüm sürecinde şeffaf, kararlı ve somut adımlar atılması, AB müzakere fasıllarında, başta 'yargı ve adalet sistemi' ile ilgili olan 23. ve 24. başlıklar olmak üzere, en az 3-4 yeni başlık açılması, seçim sisteminin, 2015 yılı Genel Seçimlerinde uygulanmak üzere, çağdaş normlar çerçevesinde gözden geçirilmesi ve özellikle yüzde 10 barajının indirilmesi, Merkez Bankası'nın yüzde 5 olan sene sonu enflasyon hedefini yakalaması, rekabet gücünün teknoloji ve inovasyon temelli olarak yükselmeye odaklanılması ve bu yönde destekleyici mevzuatın geliştirilmesi, 21. yüzyıl becerilerini kazandıracak çağdaş normlar ile şekillendirilmiş uzun erimli eğitim politikalarının yürürlüğe konması, internet düzenlemeleri başta olmak üzere, ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi temel hak ve özgürlüklerin alabildiğince genişletilmesi, itibarı, sürdürülebilirliği ve refahı gözeten bir dış politika anlayışının benimsenmesi. Gördüğünüz gibi, gündemimiz oluşturan bu başlıkların büyük çoğunluğu demokratik standartlarımızın yükseltilmesi anlamına gelmektedir. Bir çoğulcu ve katılımcı demokrasi talebidir" diye konuştu.
"TÜRKİYE'NİN DİNAMOSUYUZ"
Muharrem Yılmaz, sözlerini, "Biz, TÜSİAD olarak, Türk özel sektörü olarak Türkiye'nin dinamosuyuz. Hiçbir kriz, hiçbir güçlük, hiçbir engelleme bu özelliğimizi, bu gücümüzü bizden alamaz" diyerek tamamladı.
(BB) (FOTOĞRAFLI)