İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Savcılığı’nın, terör örgütü DAEŞ’in Türkiye’deki yapılanmasına yönelik yürüttüğü soruşturma tamamlandı. Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan, aralarında Ebu Hanzala kod adı ile bilinen Halis Bayancuk’un da bulunduğu 3’ü tutuklu 67 şüpheli hakkında 5 yıldan 15 yıla kadar hapis talebiyle hazırlanan iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 315 sayfalık iddianamede 12’si anne-baba 24 müşteki, DAEŞ’e katılan çocukları ise şüpheli olarak yer aldı. Şüpheliler arasında Fransa, Suudi Arabistan, Kuveyt, Suriye, Kolombiya ve Libya vatandaşlarının da bulunduğu iddianamede Şanlıurfa Suruç ile Ankara Garı önünde yaşanan canlı bomba saldırıları örgütün eylemi olarak sıralandı.

MANEVİ BASKI VE ETKİLEME ORTAMI

Soruşturma dosyasında şüphelilerin bir kısmının hiyerarşik zorlama olmasa dahi sohbet ortamlarında ve sonrasında oluşan manevi baskı veya etkilenme ile örgüt adına Suriye’deki çatışma bölgelerine gittikleri anlatıldı. Yapılan tespite göre kayıp olarak bildirilen ve DAEŞ terör örgütüne katılan 23 şüphelinin önce mescitlere gittiği, daha sonra ise fikren tamamen değişerek çatışma bölgelerine gittiklerinin anlaşıldığı öne sürüldü. İddianamede, “Bu şekilde çatışma bölgelerine giderek faaliyet gösteren şüphelilerin de ayrıca örgüt üyesi olduklarının kabulü gerekmektedir. Bu sebeple bu şüpheliler hakkında da kamu davası açmak gerekmiştir” denildi. 67 şüpheliden 27’sinin ifadesinin alındığı bildirilen iddianamede, 23 kayıp ve Ebu Ubeyde kod adlı İlyas Aydın’ın da aralarında bulunduğu 40 şüphelinin ise halen Suriye’de çatışma bölgelerinde olduğu kaydedildi.

EYLEM İSTİHBARATI SORUŞTURMAYI BAŞLATTI

İddianamede, çeşitli tarihlerde istihbarat birimlerine DAEŞ militanlarının Türkiye’de intihar saldırısı gerçekleştirileceği, bu amaçla değişik illerden araçlar çalındığı, eylemleri gerçekleştireceklerin patlayıcı mühimmatlar ile Suriye’den illegal olarak sınırı geçerek geldikleri bilgilerinin iletildiği de anlatıldı. Bu istihbarat bilgileri arasında, DAEŞ güdümünde yayın yapan internet sitelerinden elde edilen, geçmişte Suriye’nin Halep ili sınırları içerisinde bulunan Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı düzenlenerek, türbede görevli olan Türk birliklerinin öldürülecekleri, örgütün Türkiye’yi tağut (kâfir-düşman) ülke olarak gördüğü bilgilerinin derlendiği ifade edildi.

EBU UBEYDE HOCA KONUMUNA GELDİ

İddianamede, örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen Ebu Ubeyde kod adlı İlyas Aydın’ın İstanbul’da 2011’de El Kaide’ye yönelik operasyonda Halis Bayancuk ile birlikte gözaltına alındığı, Bayancuk’un tutuklandığı ancak Aydın’ın serbest bırakıldığına yer verildi. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün raporuna göre bu sürecin ardından Aydın, Tekfirci/Selefi Halis Bayancuk grubu içerisinde “hoca” konumuna geldi. Aralarında Güngören grubuna mensup kişilerin de yer aldığı yeni bir yapılanmaya giden Aydın’ın, Bahçelievler ve Güngören İlçesi’ndeki 2 adresi de mescit olarak kullandığı vurgulandı. Aydın’ın oluşturduğu bu grubun savaşmak üzere birçok insanı Suriye’ye gönderdiği de iddianamede yer alan bilgiler arasında. Aydın’ın sohbetlerine katıldıktan bir süre sonra kaybolan birçok kişinin ailesinin ifadelerine de iddianamede yer verildi. Şüphelilere yönelik yapılan telefon dinlemelerinde, kaybolan kişilerin Aydın veya onun grubundaki DAEŞ üyeleri ile irtibatları olduğu ve Suriye’ye gönderildiği tespit edildi. Bu kişiler arasında Ümraniye’den 6 çocuğu ile Suriye’ye giden E. Ö. gibi kadınlar ve çocuklar da yer aldı.

DAEŞ’İN GENEL TANIMI

İddianamede, DAEŞ’in genel tanımı yapılarak, dünya üzerindeki Müslüman devletlerin yönetimlerini yıkarak yerine radikal Selefi görüşler doğrultusunda bir devlet kurma amacı ile ciddi bir örgütlenmeye gittiği, amacına ulaşmak için cebir, şiddet yöntemleri kullandığı belirtildi. Terör örgütünün Suriye ve Irak’ta işgal ettiği bölgelerde, sözde şeriat mahkemeleri kurup sözde yargılamalar ile birçok cezalandırmalarda bulunduğu, kendilerinden olmayan Müslüman grupları kolaylıkla tekfir (kâfir) ilan edebildikleri, Türkiye gibi özellikle demokratik yönetim tarzına sahip devletlerin dar-ül harp (küfür devleti) olduğunu iddia ettikleri ifade edildi.