Nafiz ALBAYRAK / NEW YORK () - ABD Yönetimi geleneksel İnsan Hakları Raporu'nda, 17 Aralık Operasyonu sonrası ortaya çıkan gelişmeleri 'skandal' olarak nitelendirdi. Tüm ülkelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin irdelendiği raporda, Türkiye’ye ilişkin bölüm 51 sayfa tuttu.

ABD Yönetimi geleneksel İnsan Hakları Raporunda, 17 Aralık Operasyonu sonrası ortaya çıkan ve 'skandal' olarak değerlendirilen gelişmelere yer verdi. Tüm ülkelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin irdelendiği raporda, Türkiye’ye ilişkin bölüm, geçen yıla göre üç sayfa daha artarak 51 sayfa tuttu. ABD’nin raporunda, yolsuzluk, ilk kez Türkiye’nin en belirgin insan hakları ihlallerinden biri olarak sıralandı, ancak konuda yeterince gözaltı ve soruşturma yapılmadığı, kolluk kuvvetleri ile yargının, binlerce polis ve savcının yerini değiştiren hükümetin etkisi altında olduğu açıkça vurgulandı.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sunduğu İnsan Hakları Yıllık Raporu’na, Gezi protestoları sırasında hükümetin uyguladığı aşırı güç ve 17 Aralık ‘Büyük Rüşvet Operasyonu’ ile süregelmekte olan olaylar damga vurdu. ABD Yönetimi, raporda yolsuzluk konusunu ilk kez Türkiye’nin en belirgin insan hakları ihlallerinden biri olarak saydı ve 17 Aralık operasyonu sonrası ortaya çıkanları da ilk kez ‘skandal’ olarak nitelendirdi.

Türkiye’de, rekor düzeyde gazetecinin tutuklandığına, ifade ve örgütlenme hakları ihlallerine de vurgu yapılan raporda, hükümet tarafından uygulanan sansürün giderek yaygınlaştığı belirtildi. Kerry’nin ardından gazetecilere bir açıklama yapan ABD Dışişleri’nin Demokrasi, İnsan Hakları ve Çalışma konularından sorumlu Bakan Yardımcısı Vekili Uzra Zeya aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerde yaşanan basın özgürlüğü sorunlarına vurgu yaptı. Türkiye’de rekor sayıda gazetecinin hapiste olduğuna değinen Zeya 2013 sonu itibarıyla Türkiye’de gazeteci, yazar, çevirmen 73 kişinin hapiste tutulduğunu belirtti.

Zeya, 17 Aralık Rüşvet Operasyonu sonrası yaşananların ‘skandal’ olarak tanımlanması örneğinde olduğu gibi, raporda, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinin günlük basın toplantılarında söylemekten kaçındıkların ifadeler yer almasının ne anlama geldiği ve bu raporun ABD’nin öteki ülkelere yönelik politikalarında ne kadar belirleyici olduğu sorusuna verdiği yanıtta, "Bu rapor, bazı en yakın müttefiklerimiz de dahil, dünyadaki tüm ülkelerdeki insan hakları koşullarının objektif bir değerlendirmesini içeriyor. Rapordaki ölçütler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi ilkelerine dayanıyor. Bu yıl ki rapor, önceki yıllara göre yolsuzluk ve hesap verebilirlik gibi konularda daha ayrıntılı bilgiler içeriyor. Türkiye’deki duruma ilişkin ise rapor yargılama süreleri, adalete etkin erişim, bağımsız yargı süreci ve hukukun üstünlüğü kapsamında soruşturmaların önemi konularındaki kaygılarımızı yansıtıyor. İnsan hakları, Türkiye ile stratejik ve karşılıklı çıkarlara dayalı çok geniş olan ilişkilerimizin bir parçası. Kaygılar ise ifade özgürlüğü, azınlıkların durumu, toplumun kırılgan kesimleri, yargılama süreci ve hukukun üstünlüğü" dedi.

ABD'NİN RAPORUNDA ÖNE ÇIKAN KONULAR ŞÖYLE:

Ceza ve terörle mücadele yasalarında, ifade özgürlüğü, basın ve internet erişimini kısıtlayan birçok madde içeriyor. Yetkililer, sene sonunda halen cezaevinde olan birçok gazeteciyi, çoğu terörle mücadele yasası ya da yasadışı bir örgütle ilişkili olma suçlamasıyla hapse attı.

Devleti ya da hükümeti kamuoyu önünde eleştirmenin dava ya da soruşturma açılmasıyla sonuçlanacağı korkusu nedeniyle, oto sansür yaygın bir hale geldi.

Hükümet bazı dini, politik ve Kürt milliyetçilerine ya da kültürel bakış açılarına sempati gösterenleri taciz etti, haklarında soruşturma başlattı.

Yetkililer, protestocuları dağıtmak için aşırı güç kullandı, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar ve öğrenciler dâhil gösteriler sırasında binlerce kişiyi gözaltına aldı ve bu kişileri terörle mücadele yasası kapsamında suçladı. Yetkililer, yedi kişinin ölümüne, binlerce kişinin yaralanmasına, ifade ve basın özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden olan, Gezi Parkı protestolarına cevap verirken aşırı güç kullandı.

Terörizm ve devlete karşı tehdit gibi çok geniş geniş kapsamlı yasalar ve bu tür davalardaki soruşturmalarda yaşanan açıklık eksikliği adalete erişimi kısıtladı.

YARGI SİSTEMİ SİYASALLAŞTIRILDI

Yetkililer, keyfi gözaltılar uygulamasını sürdürdü, tutuklular yargılama öncesi belirsiz dönemlerde uzun süre alıkonuldu ve uzun süren yargılamalar gerçekleştirdi.

Soruşturmalardaki gizlilik kararları, savunmanın kanıtlara erişimini kısıtladı ve şüphelilerin yargılama haklarının korunup korunmadığı kaygılarını yarattı.

Savcılar ve yargıçlar arasındaki yakın ilişki, usulsüzlük ve önyargı görüntüsü verdi.

Savcı ve hâkimlere tanınan geniş yetkiler, özellikle devlet güvenliğine ilişkin kapsamlı soruşturmalar sırasında ceza yasalarının tutarsız ve belirsiz uygulamalarına katkı sağladı.

17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu ve sonrasındaki skandalda, hükümet binlerce polis ve yargıcın yerini değiştirirken kolluk kuvvetleri ve yargı, yürütmenin etkisi altındaydı.

Hükümet, kadınlar, çocuklar ve LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel) bireyleri gibi toplumun kırılgan kesimlerini sosyal suistimaller, ayrımcılık ve şiddetten yeterince etkili bir şekilde korumadı.

Namus cinayeti denilen kadına karşı şiddet belirgin bir sorun olarak devam etti, çocuk evlilikleri sürdü.

Türkiye’deki diğer insan hakları problemleri ise güvenlik güçlerinin, yargısız infazlar, işkenceler ve aşırı güç kullanımına karıştığı iddiaları, fazla kalabalık olan ve eksiklikler içeren cezaevleri, dini azınlıklara karşı dini özgürlük kısıtlamaları ve suiistimaller, yolsuzluk ve özellikle Güneydoğu’da hükümetin insan hakları örgütlerine getirdikleri kısıtlamalardı.

Dokunulmazlık, bir problem olarak kalmaya devam etti. Hükümet, güvenlik güçlerinin suiistimalleri ve hükümetin diğer bölümlerinin yolsuzlukları hakkındaki raporları soruşturdu ama gözaltı ve soruşturmalar azdı ve mahkûmiyetler yine nadirdi.

NA (SSA)