ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), 1991’de başlattığı Spacelab Life Sciences (SLS-1) görevinde yerçekimsiz ortamın canlılar üzerindeki etkilerini gözlemlemeyi amaçladı. Bu deneyler kapsamında Uzay’a gönderilen canlılar arasında denizanaları geliyordu.
The Atlantic sitesinin haberine göre, Columbia uzay mekiği ile yapay deniz suyu ile dolu şişe ve torbalar içine konan 2 bin 478 yavru denizanası, Uzay’a ateşlendi. Astronotlar da yerçekimsiz ortamda denizanalarının hareket etmesini ve büyümesini sağlamak için yapay deniz suyuna kimyasallar enjekte etti. Görevin sonlarına doğru NASA deneyi önemli bir aşama kat etmişti. Dünya’nın yörüngesindeki denizanası sayısı 60 bine ulaştı.

Bilim insanları Uzay’daki deneyde denizalarının yerçekimsiz ortamda nasıl gelişim gösterdiğini görmenin yanı sıra, bu canlıların insanlarla beraber sahip olduğu bir özelliği net bir şekilde gözlemledi: Yerçekimsiz ortama uyum sağlamak.

NASIL BAŞARDILAR? 

Bir bilim insanı, Atlantic’e denizanalarının bu işi nasıl yaptıklarını açıkladı:

“Denizanası büyüdükçe, gövdesinin kenarlarında kalsiyum sülfat kristalleri oluşturur. Küçük bir hücre torbasında yer alan kristaller, aynı zamanda özelleşmiş tüylerle kaplıdır. Düzenli bir şekilde yayılan kristaller, denizanası hareket ettiğinde yer aldığı paketin dibine iner. Hareket eden tüyler sinirlere sinyal gönderir ve denizanaları aşağı-yukarı algısını yapar. Sahip oldukları tek şey yerçekimidir.”

İnsanlar, denizanalarına benzer olarak iç kulaklarındaki kalsiyum kristaller sayesinde dengelerini sağlıyor. Bu kristaller ultra-hassas hücre tüylerini uyararak beyne, yerçekiminin bizi ne tarafa çektiğini iletir.

Advances in Space Research dergisinde yayımlanan STS-1 (Space Transportation System) deneyinin sonuçlarına göre, Uzay’daki denizanaları morfolojik olarak Dünya’dakilerden fazla farklılık göstermezken, Dünya ve Uzay’daki hareketleri arasında farklılık olduğu belirtildi. Denizanaları, Dünya’ya döndüklerinde hareketlerinde de sorunlar yaşadı.